Real Sean

1.6K 201 1.1K
                                    

Keyifli ve sakin okumalar dilerim :> Cidden, sakin kalın tamam mı...

"Yine de bazen tüm ak zambakları söküp atamıyorsun işte."

Doktor bahçesindeki tek beyaz zambağa bakarak bunu söylerken kederliydi. Harry, Louis'den ayrılacağını söylediğinde o da tam olarak bunu söylemişti uyarırcasına.

Evet, yine de tüm zambaklar sökülüp atılamıyordu. Ve bunun gibi kalbinin topraklarına kök salmış duygular, aylar geçse bile söküp atılamıyordu. Hatta belki de yıllar.

Ancak yalnızca birkaç ay olmuştu. Yine de kaç ayın geçtiğini bile bilmeyen Harry, şu an kalbinin etrafını sarmış zehirli sarmaşıkları nefes almasını engellemesine rağmen temizleyemiyordu. O bir bahçıvan değildi, bu dikenlerinden zehir süzülen sarmaşıklardan nasıl kurtulacağını bilmiyordu.

Ve bunun için çabalamıyordu da.

Sarmaşık kalbine dolandıkça dolanıyor, ve gittikçe de sıkılaşarak dikenlerini ince zardan içeri geçiriyor, zehrini salgılayarak onu içten içe öldürüyordu.

Yıllara tekabül edermişçesine geçirdiği günler, kış mevsiminin kasvetine bulanarak yalnızca yazı devirdiğini gösteriyordu. Dışarıda kar vardı. Ve kuru bir soğuk uğultuyla evinin etrafında esmekteydi.

Ancak onun tek yaptığı tembel bakışlarla ateşi izlerken içkisini yudumlamaktı. Şehirden çok uzaktaydı. Aslında o kadar da uzakta olmamasına rağmen, ruhunu üşüten bir uzaklık yaşıyordu içinde işte.

İçinde hengameler, bağırışlar, suskunluklar, kazalar ve kayıplar vardı.

Bir kazaya karışıyordu, kulakları sağır eden, karmaşayla dolu panikli bağırışlara çarpıyordu, sonra susuyordu anlık olarak her şey. Ve kayıplar yaşanıyordu. Ama içinde kimse yoktu, çarptığı çığlıkları kaybediyor, ve onları defnediyordu yalnızca.

Sonra bir başka çığlığın doğuşunu hissediyordu, daha sonraysa duymaya başlıyordu onu. İşte günler böyleydi. Tam olarak tuttuğu adama rağmen kendisine ondan bir haber gelmeyişinden beri böyleydi.

Eve bile gitmişti. Doktorun tüm uyarılarına rağmen o eve giderek bomboş bir evle karşılaşmıştı. Nabzının nasıl kulaklarında attığını hatırlayabiliyordu. Neyle karşılaşacağını bilmeden gittiği evde, kesinlikle yokluğu kucaklayacağını bilememişti.

Sıradan bir yokluk değildi bu. Sevdiği adamın ortadan kaybolması sıradan bir yokluk hissine benzemiyordu asla. Kalbinin içinde hala sönmemiş közler var gibi hissettirmişti.

Telaşla odadan odaya dolanırken de durmadan bir hatıraya çarparak sendeliyor, buna rağmen pes etmeden kabullenemediği yokluğu her seferinde biraz daha sıkı kucaklıyordu.

Ve evin, ikindi güneşinin soluk ışığıyla aydınlanan salonunda yere çökerken nihayet farkına varabilmişti Harry. Louis yoktu, gitmişti.

O anda kendisini olabilecek en kötü senaryoya bile hazırlamışken, asıl can yakan kısmı atladığını anlayabilmişti.

Kendisini bekleyen psikopat bir alter düşünmüştü o. Eve geldiğinde kendisine eziyet edebileceğini, esir alabileceğini, hatta öldürmek isteyebileceğini bile düşünmüştü. Ancak onun gidebileceği hiç aklına gelmemişti.

Bu gerçekleşen, düşündüklerinin yanında en fantastik olanıydı. Çünkü nasıl giderdi? Nereye gidebilirdi?

Sattlerce çöktüğü parkede ağlayarak beklerken, güneş yerini ay'a devrettiğinde bile kalkmamıştı yerden. İçinde en ufak bir endişe kırıntısına bile rastlamak mümkün değildi. Çünkü sevdiği adamı kaybetmenin korkusu daha ağır basıyordu.

𝟩// 𝐋𝐚𝐫𝐫𝐲 𝐒𝐭𝐲𝐥𝐢𝐧𝐬𝐨𝐧Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin