Kuşların sesi, dükkanın açık kapısından içeri süzülerek, adamın dünya üzerinde dinlediği en güzel şarkıları sunuyordu ona. Hoseok bir elinde kahve dolu kupa, diğerinde ise ince bir kitap tutuyordu. Kaktüsleri ve onlardan daha renkli olan aslanağızlarının bulunduğu, dükkanındaki en sevdiği bölgeye çekmişti yeşil sandalyesini. Ayaklarını çiçekleri yerleştirdiği, çok da yüksek olmayan basamağa koymuştu.
Kışın gelmesine az bir zaman kalmıştı, bu da dışarıda daha az insan demekti. İnsanlar artık dışarıya dolaşmak için çıkmayacak, sokaklar kar ile oynayan çocukların sesi ile dolacaktı.
Gelen müşterinin ince sesi içeriyi doldurduğunda, Hoseok ayağa kalkarak elindekileri, sandalyenin kenarında bulunan küçük tahta masaya bıraktı ve gelen müşteriye yüzüne en çok yakışan gülümsemesini bahşetti. Onun gülümsemesi, insanların içini ısıtırdı. Güneşe yüzünü dönen Ayçiçekleri gibi, ondan aldığı şefkati ve sıcaklığı insanlara yansıtırdı.
Gelen kadına, dalından kestiği taze gülleri siyah bir kurdele ile bağlayarak teslim etti ve el sallayarak kadına iyi günler dilerken, içeriyi yeterince soğutan kapıyı kapattı arkasından.
Artık düzgün bir klima alması gerekiyordu buraya. Geçen yazın ortasında bozulan aleti hâlâ tamir ettirememiş olması bir yana, fiyatları bir roket gibi artılara ilerlediği için yenisini alması bile zordu. Evindeki ısıtıcıyı buraya taşımıştı ama bu da evinde kolay kolay ısınamayacağı anlamına geliyordu.
Yorgun bir şekilde oflayarak saate baktı. Dükkanı kapatmasına daha 1 saat vardı. Dirseğini tezgaha koyarak elini çenesine yasladı ve saati dikizlemeye başladı. Gözleri önünde tam 1 dakikanın geçişini izledikten sonra, kolunu tezgaha yatırarak kafasını koluna koydu.
Onun gelmesine gerçekten ihtiyacı vardı.
"İşin biraz sıkıcı gibi." Kulaklarına kuşların nadide şarkılarından daha güzel gelen sesi duymadan önce, odada yankılanan kapı zili ile hızla kafasını kolundan kaldırdı Hoseok. Saniyesinde kuruyan boğazını temizlerken, arkasını dönecek gücü aradı içinde. Özlem duygusu arasında diğerlerine ulaşmak zor olmuştu onun için.
Ayak seslerinden yönünü belli eden Yoongi, biraz önce Hoseok'un oturduğu yeşil sandalyeye yerleşti. Ayaklarını da onunla aynı yere uzatırken, kara delik gibi olan gözleri, soğumuş kahveye ve Hoseok'un sayfasını unutmaması için ters bir şekilde koyduğu açık kitapta gezindi.
"Küçük prens," dedi sessizce. Hoseok ona dönmüştü ama sadece siyah kapüşonunu görebilmişti. "Ortaokulda bu kitap için özet yazdığımı hatırlıyorum. Çok güzeldi."
Boğazı düğümlendi Hoseok'un. Beyninde ona söylemek için yan yana getirdiği kelimeler çıkmıyordu ağzından.
Nasıl yeni tanıştığı bir adama senin gibi diyebilirdi ki?
"Öyle." diyebildi sadece. Kalbi, bu cümlede karar kılmıştı.
"En sevdiğin karakter hangisi?" Diye sordu birden Yoongi arkasını dönerek. Hoseok'un nefesi kesilir gibi oldu o an. Yüzü ay ışığı gibi parladı, kamaştırdı gözlerini.
Diğer yeşil sandalyeyi alarak adamın yakınına çekti. Ona daha yakın olmak güvende hissettirmişti.
"Tilki, sanırım." Dedi kısaca.
Yoongi sırıttı. Hoseok'un gözleri orada dinlendi biraz.
"Ben küçük prensi seviyorum." Kitabın kapağındaki sarışın çocuğa bakıyordu. "O olmak istiyorum. Biraz garip ama," güneş daha batmadığı için görünmeyen yıldızları arar gibi önündeki camdan duvara döndü. "Ben de küçük bir meteor parçasında yaşayan güle âşık olmak isterdim."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
「死」Yoonseok
FanfictionÇiçekçi olan Hoseok, bir gün tam dükkanını kapatırken birine rastlar. Müşterisinin ondan istediği şey basittir; küçük, sade bir buket. Garip olan ise, müşterisinin bu buketi kendi mezarlığına koymak için alıyor olmasıdır. 🌻死/Shi: Ölüm