"Şşt, ezik, bak buraya!" Beyaz tenli çocuk içinden lanetler etti. Bugün gayet sessiz oturmuştu ve yemek yemek için bile kalkmamıştı. Neden hala ona bulaşıyorlardı ki?
"Buraya bak diyoruz, Min. Sağır mı oldun bir gecede?" Uzun boylu olan bir anda çocuğun masasının önünde belirip masaya yumruğunu vurduğunda, çocuk korkuyla yerinde zıpladı.
"Ö-özür dilerim, duymadım." Titreyen çenesinden sadece bir cümle çıkabilmişti. Hızlı nefesleri, pantolon kumaşını sıkan ellerini nemlendirmişti.
Uzun boylu çocuğun boşta kalan eli, sert bir şekilde beyaz tenlinin çenesini kavradığında, çocuk korku ile pantolonunun kumaşını bırakarak diğerinin kolunu yakaladı. Çenesi, biraz daha sıksa çatlayacak gibi hissettirmeye başladığında ağzından küçük bir çığlık çıktı.
"Bana bak bücür, sabrımı sınama. Geçen sefer yaptıklarımızı unuttun sanırım?" Uzun boylunun diğer arkadaşından alaylı bir kahkaha çıktığında, çocuğun gözleri çoktan dolmuştu.
Geçen sefer, çocuğun pantolonunu zorla çıkartarak onu iç çamaşırı ile okulun önündeki parkta bırakmışlardı ve bu da yetmezmiş gibi, pantolonu alarak onu parkın biraz daha ilerisinde bulunan derin göle atmışlardı. Çocuk yüzme bilmediği için pantolonu alamamış, bu yüzden bugün giyindiği farklı pantolon yüzünden öğretmenlerden güzel bir fırça yemişti.
"Dün sana benim tepemi attırmamanı söylemiştim, değil mi?" Çenesini sıktı biraz daha. "Değil mi?!"
"E-evet, evet söylemiştin." Dedi çocuk, gözünden bir damla yaş düşerken. "Özür dilerim. Çok özür dilerim. Lütfen, bırak beni."
"Bunun cezasını, günün sonunda seni pantolonunun peşine yolladığımda çekeceksin."
"Seokjin,"dedi uzun çocuğun cam kenarında duran arkadaşı. "Hoca geliyor."
Seokjin sinirle nefesin vererek elini sertçe çocuğun çenesinden çekti. Beyaz teni kızarmıştı ve büyük olasılıkla moraracaktı. Ama şu an bundan çok daha önemli bir şey olmuştu. Hıçkırıkları duyulmasın diye elini ağzına örterken, kafasında çocuğun sesi yankılanıyordu.
-
Yoongi hızlı bir şekilde çantasını toparlayarak sınıftan koşar adım çıkarken, istediği tek şey evine gitmekti. Annesinin kollarına girip bir daha çıkmamaktı bütün istediği.
Okuldan resmen koşarak çıkmıştı. Ama hızlı bir şekilde yanından geçtiği ağacın altında onu bekleyen, sigaralarını yere atıp onu takip etmeye başlayan kişileri fark etmemişti.
Parkı geçtiği saniye bir el, gömleğinin ensesinden onu yakalayarak bir iki saniye ayaklarının boşa hareket etmesine neden olmuştu.
"Nereye gidiyorsun seni küçük fare, bizden kaçabileceğini mi sandın?" Dedi Seokjin'in arkadaşı, çocuğu sarsarken.
"Lütfen, l-lütfen beni bırakın." dedi çocuk korkuyla titreyen bedeni ile.
"Jungkook, ne yapacağını çok iyi biliyorsun." dedi Seokjin şeytani bir sırıtışla arkadaşına bakarak.
Jungkook çocuğu kolayca sırtına aldığında, çocuk bağırmak dışında hiçbir şey yapmıyordu. Çırpınmalarını, ondan on kat güçlü olan çocuk bacağına yumruğunu vurduğunda kesmek zorunda kalmıştı.
"O pısırık kıçın ıpıslak kaldığında, bu kadar çırpınabilecek misin, ha?"
"Lütfen, ben yüzme bilmiyorum! Yalvarırım!"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
「死」Yoonseok
Fiksi PenggemarÇiçekçi olan Hoseok, bir gün tam dükkanını kapatırken birine rastlar. Müşterisinin ondan istediği şey basittir; küçük, sade bir buket. Garip olan ise, müşterisinin bu buketi kendi mezarlığına koymak için alıyor olmasıdır. 🌻死/Shi: Ölüm