Çoktan akşam olmuş, çiçekçiye uzak olan sokak lambasından yayılan cılız ışık, içeriyi aydınlatmaya uğraşıyordu. İnsanların bazıları evlerine ulaşmışken, bazıları hala bu sonbahar havasında, uzun yolları arşınlıyordu. Dükkanın önünden geçen tek tük olan arabalar, motor sesleri ile kendini belli etmeye uğraşıyor gibiydi. Rüzgârın uğultusu bir canavar sesi gibi ortalığa savrulurken, Yoongi ve Hoseok sandalyelerini birbirlerine en yakın olacak duruma getirmiş, metal kutudaki biralarını yudumluyorlardı.
Tam karşılarındaki camdan duvar sayesinde sokağı rahatça izleyebiliyorlardı. Arada içeriyi bira içiş sesleri doldursa da, kısa sürüyor ve sessizliğe geri dönüyorlardı. Ama ikisinin de şikayeti yoktu, birbirlerinin yanında oldukça sessizlik bile güzel bir melodi gibi geliyordu kulaklarına artık. Doğanın sesleri onlar için çıkarıyordu bu melodileri.
"Biranın tadı değişmiş," dedi Yoongi sessizliği bozarak. Sesi derinden çıkmıştı. "Önceki içtiklerime benzemiyor."
"Önceki hayatında içtiklerin mi?" Diye sordu Hoseok hatırlatma yaparak. Yoongi'nin bakışları donuklaştı saniyeliğine, sonra öksürük gibi bir kıkırtı çıkardı.
"Evet," dedi kafasını Ayçiçeğine çevirerek. "Önceki hayatımda içtiklerim."
Kaynayan gözler uzun süre sonra tekrar buluşunca Yoongi'nin dudakları gerildi. İki iris arasından sinirli dalgaların sesi yayılıyordu etrafa.
"Bu sefer nereyi öpeceksin?" dedi Yoongi alay ile karışık eğlenceli ses tonu ile.
Hoseok'un kanına bira çoktan karışmıştı ve ince damarlar ile o kanın ulaştığı gözlerini, ay çehreli adamın şekilli dudaklarına indirmesine engel olamadı. Yoongi karşısındaki adamın yaptığı arsız hareket ile sertçe yutkunurken hızlı bir şekilde sokağa döndü ve bira kutusunu kafasına dikti. Dipte kalan sıvıyı bitirdi ve boş kutuyu tahta masaya koyarak sandalyede iyice geriye yaslandı. Diğer tarafa dönerse, ateşböcekleri en yakın dostları kelebekleri alarak gelirdi, bunu çok iyi biliyordu.
"Anlat." Dedi Hoseok, bitirdiği bira kutusunu diğerlerinin yanına koyarken. Yoongi'nin elinin değdiği şey bile, onunkilerin yanında güzel duruyordu.
"Neyi?" Diye sordu Yoongi yıldızlara bakarak. Bugünden sonra artık ne zaman yıldızları görse, kelebekler midesinde evlerini kuracaklardı. Gırtlağı yanıyordu.
"Önceki hayatını." dedi Hoseok dirseğini sandalyeye koyup, suratını eline yaslarken. Daha iki kutu içmişti ama kesinlikle en ufak alkol kırıntısı bile dengesini kaybetmesine neden olabiliyordu. "Anlatacağını söylemiştin."
"Eğer yarışta beni geçersen, sana söylerim demiştim." Dedi Yoongi düzelterek. "Ve beni geçememiştin."
Hoseok yarı kapalı gözleriyle adama bakarken, elleri ile yüzünü kapattı. "Ama anlatmanı istiyordum." Dedi ağlamaklı bir sesle. Yoongi, Hoseok'un bu kadar kolay sarhoş olmasına gözlerini devirmeden edememişti.
Sonra aklına o gün geldi; kaçıp gittikten sonra çiçeğin parasını vermediğini fark etmişti ama geri gidemezdi, ona verilen süre dolmuştu. Bir sonraki gün tekrar aynı yere uğradığında amacı sadece parayı vermek ve buraya bir daha gelmemekti. Ama o gün, adam onu kolundan tutarak arkadaş olabileceklerini söylediğinde, Hoseok göremese de adamın gözleri yıldız gibi parlamıştı saniyeliğine. Bu büyük bir şanstı ve kullanmak zorundaydı. Bir sonraki akşam buluştuklarında, gerçekten alışık olmadığını anlaması çok uzun sürmemişti. O, böyle arkadaşça dolaşmaya veya birileri ile herhangi bir etkinlik yapmaya alışık değildi.
Fakat Hoseok, ona alıştırabilmişti sadece birkaç dakikada. Koluna girerek hızla onu havai fişekleri izlemeye indirdiğinde, Yoongi kısa süreli bir pişmanlık yaşasa bile, Ayçiçeği ona pişmanlığını, aklından geçen diğer her şeyle birlikte unutturmuştu. Güneşten çehresine bir sanatçı edası ile yerleştirilmiş o gülümseme, içindeki katran karası duyguları ve düşünceleri silip atmış, yerine Yoongi'nin kimseden alamadığı o güzel duyguları serpmişti. Birlikte geçirdikleri bir gün, Yoongi'ye göre tek başına geçirdiği yıllara bedeldi.
"Tek bir şartla anlatırım." Diyerek suratı hafif kızarmış, cılız sokak lambası ışığında bile birini ağlatabilecek güzellikte olan adama döndü beyaz tenli. "Beni sev."
Hoseok anlamayan, soru işaretlerinin fırladığı gözlerini biraz daha açarak ay çehreliye baktı.
"Ne tür bir sevgi olacağına sen karar verebilirsin." Dedi elleri ile oynarken. İçinden, o umut ettiği sevgi türünü sesli olarak söylememek için biraz sabretmesi gerekiyordu. "Eğer beni sevdiğini gerçekten hissettirebilirsen, sana önceki hayatımı anlatırım."
Hoseok durdu biraz. Birkaç saniye yere takılı kalan bakışlarını tekrar Yoongi'ye çıkardı ve sendeleyerek ayağa kalkmaya uğraştı. Konuşmuyordu.
Dengeli bir şekilde ayakta durmayı başardığında, uzun parmaklarının dışarı fırladığı elini, hala oturup ne yapmaya çalıştığını anlamaya uğraşan adama uzattı.
"Benimle gel, s-sana bir şey göstereceğim." Sessiz bir şekilde söylediği şeyi, Yoongi zar zor duysa bile kar beyazı ellini, esmer ele doladı. Hoseok kısa bir süre kenetli duran ellerine baksa da, aklında olan şeyi tekrar hatırlayarak adamı yerinden kaldırıp, dükkanın dışına çıkardı.
Kısa, küçük binanın sol tarafında bulunan demir kapının önüne geldiklerinde, Hoseok kapının mandalını açarak ilerlemeye devam etti. Binanın arka tarafındaki bahçeye ulaştıklarında, esmer tenli onu toprağın daha bir belli olduğu köşeye götürdü.
"Burada," dedi boştaki elinin işaret parmağını oraya konumlandırarak. Yoongi'nin esmer tenin kapladığı sağ eli yanıyordu. "Burada çok güzel bir çiçek var."
Ayakta düzgün bir şekilde durmasını eline tutuşturduğu el sağlarken biraz bekledi. Yoongi devam etmesini bekliyordu. Onu sadece bunu söylemek için buraya getirmiş olamazdı sonuçta. Hoseok yavaşça açıp kapattığı gözlerini adamın suratına kilitledi.
"Bugün seni özledim. O yüzden bunu ektim." Kısa cümleler kurabiliyordu sadece. Ağzını oynatırken bile yorulmuştu.
"Beni mi özledin?" Dedi Yoongi şaşkınlıkla. Ah, ateşböcekleri? Onlar yerlerini çoktan almıştı.
"Kahretsin, bunu söylemeyecektim." Dedi Hoseok boştaki elini alnına vurarak. Yoongi küçük bir kahkaha attığında, Hoseok işaret parmağını adamın dudaklarına koyarak onu durdurmuştu. "Gülme, konu değişecek yoksa." Dedi sahte bir kızgınlıkla. "Herneyse, bu çiçek, çok yaygındır. Ama benim için artık biraz," boştaki elini kaldırarak işaret parmağı ve baş parmağının arasında kalan küçük boşluğu gösterdi. "Biraz daha özel. Çünkü sana benziyor."
Söylediği şeyler Yoongi'nin cansız kalbine işlerken, onun sarhoş olmasının artık bir sorun olmadığını düşünmeye başlamıştı.
"Bu çiçek açtığı gün, sana olan sevgimi anlamış olacaksın." Diyerek yorgun bir şekilde başını tekrar Yoongi'nin omuzuna koydu Hoseok. Ay yüzlünün nefesi hızlanırken devam etti adam. "Ve ben, sana bu çiçeği verirken ne diyeceğim biliyor musun?"
"N-ne diyeceksin?" Dedi Yoongi heyecan ve merak içerisinde adamın söyleyeceklerini beklerken.
Esmer elin elinden, kahverengi saçların ayrı bir hava eklediği suratının omuzundan kayışını hissederek hızlı bir refleks ile adamı koltukaltlarından yakaladı. Hoseok'un başı geriye doğru düşerken Yoongi tekrar gözlerini devirmeden edememişti. Şu an, uykuya dalacak zaman mıydı gerçekten?
"Şaka mı yapıyorsun?" Dedi adamı sürüklemeye çalışırken. "Tanrım, Hoseok neden bu kadar ağırsın?"
×
Ehe, selam 🤙
Her şey çok hızlı gidiyor gibi hissediyorum ama böyle olması gerekiyor :/
Kitabın bitmesine birkaç bölüm daha var merak etmeyin. Arada biraz geçiş bölümü ekleyerek olaya gireceğim ve bitecek. Ama olabildiğince hızlı bitirmeye çalışacağım çünkü başka kurgularıma geçmek istiyorum artık.
Bölüm ile ilgili düşüncelerinizi gerçekten önemsiyorum ve bu şekilde hızlı yazıp atmamın en büyük nedeni güzel yorumlarınız. Hepinize içtenlikle teşekkür ediyorum. Ayrıca iki bine yaklaşmamız da beni gerçekten çok mutlu ediyor.
Ayrıca isterseniz diğer kurgularıma bakabilirsiniz. En çok beğenilen ile devam edeceğim bu fic bittiği zaman.
Sağlığınıza dikkat edin ve evde kalmaya çalışın lütfen.
Bai✋
ŞİMDİ OKUDUĞUN
「死」Yoonseok
FanficÇiçekçi olan Hoseok, bir gün tam dükkanını kapatırken birine rastlar. Müşterisinin ondan istediği şey basittir; küçük, sade bir buket. Garip olan ise, müşterisinin bu buketi kendi mezarlığına koymak için alıyor olmasıdır. 🌻死/Shi: Ölüm