📍 1

433 35 112
                                    

"Ah, bu tarihi geçmiş şeye o kadar kruge mi verdin? Amma salakmışsın Wy."

Wylan orada sessizce küflenmiş sandvicini yerken sessiz kaldı.Çabuk bozulan gıda gibisin. Seni bir rafa bile koyamıyorum, hemen kokun çıkıyor.

Bu, Jan Van Eck'in utanç kaynağı oğluna söylediği acımasız ifadelerden en yaratıcı olanıydı.

Wylan'ın birden zihninde canlandı tüm olup biten... Prior ve Miggson'ın onu öldürme girişiminden kurtulalı neredeyse bir ay oluyordu. Hâlâ boğazındaki baskıyı hissediyor, ölümüne yüzdüğü soğuk suyun verdiği dehşeti hatırlıyordu.

Nasıl babasına inanabilmişti? Onun gerçekten o kadar zahmete katlanıp onu müzik okuluna yollayacağını nasıl düşünebilmişti? Belki de umutuzluktan dolayıdır ki, en ufak bir ihtimale hayatıymışçasına tutunmuş, acıyla kabullenmişti.

Aslında Wylan'ın çoğu zaman babasına hak verdiği zamanlar olurdu. Bir tüccarın oğlu harfleri ayırt bile edemiyorken, tüccarın kendisi durumu ne kadar idare edebilirdi ki?

Wylan daha fazla babası ve yüce Van Eck soyu hakkında düşünmenin onun için yararlı olmayacağına karar verip sandivicinden bir ısırık daha aldı. Şimdi bulunduğu durumun tadını çıkarmalı, ayrıca tedbiri elden bırakmamalıydı.

Üniversite mıntıkasının işlek caddelerinde özgürce dolaşıyordu şimdi. Babasının tuttuğu adamlardan kaçtıktan sonra üniversiteye kayıt yaptırmaya karar vermişti. Babasının aksine, o disleksisine rağmen üniversitede diğerleri gibi olabileceğini düşünüyordu. Fen Bilimleri Bölümüne başvuruda bulunmuş, düşündüğünden daha çabuk zamanda kabul edilmişti. Wylan Van Eck, disleksi nedeniyle okuyamamasına rağmen, üniversitede öğrenciydi! Babası bunu duysa neler olurdu, ne düşünürdü kim bilir? Wylan onun dehşete kapılmış suratını görmeyi ne çok isterdi.

Ancak babasının bundan haberdar olmasına imkan yoktu. Üniversitedeki belgelerde Wylan Hendriks ismiyle kayıtlıydı. Beyaz Gül'de çalışan bir grisha'nın yardımıyla saçlarını kahverengi tonlarına bürümüştü. Üstelik babasının onun nerede olduğunu araştıracağını düşünmüyordu. Oğlu istediği gibi ortadan kaybolmuştu, bu da Jan Van Eck için yeterliydi.

En azından Wylan öyle umuyordu.

Mental Aritmetik Çalışma Salonu'ndan çıkarken aklında yurttaki odasının camını kapatıp kapatmadığı kurcaladı. Bu saatlerde içeriye çok soğuk hava girerdi ve Wylan'ın şu anda istediği şey kesinlikle donmuş bir yatak örtüsü değildi. Sıcak bşr banyo yapıp sıcak yemekler yiyip sıcak bir battaniyenin içinde uykuya dalmak istiyordu.

"Hey, Wylan!"

Ona seslenen kişinin kim olduğunu çıkaramadı Wylan. Neşeli bir kıza aitti ve Wylan'ın kızlarla pek arası yoktu. Yüzünde nazik bir gülümsemeyle ona döndü ancak kollarına bir kitap kulesinin ittirilmesiyle gülümseyişi silindi.

"Bunları kütüphaneye götürebilir misin? Çok teşekkürler!"

Kız, Wylan'ın reddetmesine fırsat dahi bırakmayarak koridorda kayboldu. Sıcak yemekmiş, unut bunu. Wylan oflaya puflaya kitapların ağırlığını kucağında dengelemeye çalışırken bir yandan da yavaşça yürüyordu. Yanından geçen herhangi birinin ona yardım teklif etmesini umut etti ancak sanki herkes bilerek onu görmezden gelmek için anlaşmaya varmış gibiydi.

Tüm bunların üzerine, onu çokça seven Profesör Mosky onu koridorda yakalamış ve bu yılki Fen Bilimleri Konferansında konuşması için Wylan'a söz verdirtmişti.

Wylan için bu problem değildi. Önceden bir metin hazırlayıp, konferans esnasında zihninde oluşturduğu melodiyle ezbere konuşur ve metni okuyormuş gibi gözükürdü. Sorun şuydu ki, üniversitede okuduğu bu bir ayda, okuma zorluğunu bu denli ciddi bir şey için sıkıntı yarattığı durum olmamıştı. Ufak tefek evrak işlerinde başının döndüğü gibi bahaneler uydurarak okumaktan yırtmıştı. Ailesi dışında hiç kimse disleksiden haberi yoktu. Wylan bu durumda kimden yardım dileyebilir, kime güvenebilirdi? Profesörü reddetmek niyetindeydi ancak ona sunacağı mâkul bir bahane çalınmadı zihnine.

Sıkıntıyla elindeki kitapları yere bıraktı ve buraya kadar varmanın gururuyla kütüphane kapısında durdu. Kapıyı ince bir gıcırtıyla açıldı, Wylan eğilip tekrar kitapları kucakladı güçsüzce. Kapıya ayağıyla hafif bir tekme atıp arkasından kapattı.

Kütüphanede en ufak bir ses çıkmadığından, Wylan yalnız olduğunu düşündü. Hava kararmıştı ve bu vakitte sadece nöbetçi öğrencilerin ve personellerin üniversitede işi olurdu.

Wylan kütüphaneye göz gezdirdi. İki kattan oluşuyordu. Giriş boyunca uzanan büyük salon, iki yana doğru açılan merdivenler cam bölmelerin görüldüğü üst kata uzanıyordu. Wylan gördüğü ilk masaya kitapları dikkatlice koydu. Buraya kadar taşıdıktan sonra dağılmalarını istemiyordu.

"Siktir!"

Wylan kaygılı küfürü duyduğunda donakaldı. Kütüphanede kimse olmadığını düşünmüştü ancak az önce duyduğu sesin Jesper Fahey'e ait olduğuna adı gibi emindi.

Temkinle arkasını döndüğünde gerçekten de edebiyat bölümünün zamparası Jesper'ı karşısında bulmuştu. Genç adamı biraz daha inceleyince, kahverengi deri gömleğinin altında bir şey saklanmış gibi, göğsündeki şişliği fark etti.

"O... Kitap mı?"

Jesper'ın çekici Zemeni teni duygularını pek fazla göstermese de, Wylan onun telaşını fark edebilmişti.

"Siz... Kitap mı çalıyorsunuz?"

 Kitap mı çalıyorsunuz?"

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

editi ben yaptım aaaa

önceki kurguyu sildim çünkü aşşşırı saçma vr boştu. böyle bir kurgu yazayım dedim en fazla on bölüm falan sürer galiba ;3 sonunda wesper mükemmelliyetine düzgün bir kurgu yazdım heyecanlıyım dırırırırı

- ̀ cold sunˊ-Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin