"Wy, şu bandı uzatsana bana."
Bajan'ın sabırsız sesi kulaklarına ulaştığında şöyle bir silkelendi Wylan. Sulili gencin isteğini yerine getirirken aklına düştü tekrar şüphe ve kalp kırıklığı tanecikleri.
Jesper'ın disiplin kuruluna gitmesinden bu yana yaklaşık bir hafta geçmişti. Bu zaman boyunca Wylan telaşla oradan oraya dolanmış, tüm bunların ne anlama geldiğine kafa yormaktaydı.
Aynı zamanda üniversiteye ulaşan dedikodular da onu endişelendiriyordu. Duydukları onun için pek de iç açıcı sayılmazdı. Söylenene göre, Wylan Van Eck kayıp oğlunu bulmak için ticaret konserine başvurmuş, ayrıyeten Fıçı'nın serserilerinden birkaçına bahşiş verip bu konu hakkında görevlendirmişti. Wylan babasının bu çabasını oldukça anlamsız buldu. Onun ortadan yok olmasını, Van Eck soyu ile herhangi bir bağının kalmamasını isteyen babası değil miydi? Neydi amacı, ne anlama geliyordu tüm bu yaptıklarını? Wylan'ın ölmediğini öğrenmiş, izini tamamen yok etmek için miydi tüm bu gayreti?
Wylan bunun şimdilik onu telaşlandırmaması gerektiğinde karar kıldı. Şu anda bundan daha büyük bir problemi vardı.
Bajan ile malzeme odasından çıktıktan sonra karşılaştıkları herkesin onlara uzun ve meraklı gözlerle baktığını gördü. Bajan her ne kadar, "Ah, sonunda herkes yakışıklılığımı fark etmiş gibi gözüküyor!" diyerek olası gerginliği ortadan kaldırsa da Wylan onların Bajan'a bakmadıklarını biliyordu.
Ona bakıyorlardı.
"Hey, sence doğru mudur?"
"Sanmıyorum, o bölümünde çok başarılı değil mi?"
Wylan daha fazla kulak kabartmaya katlanamadı. Önceden birkaç kez sohbet ettiği Bitki Bilimleri okuyan yararsız bir kızı kenara çekti. Bajan da yanında koruması gibi duruyordu.
"Hanne, neler olup bittiğinden haberin var mı?" Kız sorusuna kayıtsız kalınca Wylan telaşla ekledi. "Herkes bana bakıp fısıldaşıyor. Ne hakkında konuştuklarını duydun mu?"
"Ah, Hendriks..." Kız rahatsız olmuş gibi duruyordu. Aynı zamanda da öfkeli bir ton vardı titrek sesinde. "Neden bana daha önce söylemedin? Ben... Ben düşündüm ki, bu dünyada sadece sen..."
"Hanne!" Bajan'ın sabırsız sesine çıt çıkarmayan tek kişi Hanne değildi. Wylan da sabırsızlanmıştı, nazik olacak hali kalmamıştı. "Ne duydun, bize de söyle hemen!"
"Okuyamıyormuşsun!" diye bağırdı Hanne. "Wylan Hendriks'in okuma zorluğu varmış! Sen... Sen nasıl..."
Wylan bunları duyar duymaz tüm kanı çekilmiş gibi, öylece durmuştu. Hayır. Bu olamaz, hayır. Bunu kim yapabilirdi ki? Kimseye söylememişti ki bu hayati sırrını?
Wylan alnına kurşun yemiş gibi irkildi. "Wy..." diye başladı Bajan. Wylan onun ne düşündüğünü bilmiyordu, şimdilik umurunda da sayılmazdı. Sağına dönüp hızla yürümeye başladı.
"Wylan! Nereye gidiyorsun?" Bajan'a kulak asmadı. Adımlarını hızlandırıp edebiyat fakültesine doğru ilerledi.
İlerledikçe hakkındaki fısıltıların şiddetlendiğini fark etti. Dedikodunun kaynağının burası olduğunu düşünmek için bir sebebi daha vardı işte. Fahey!
Wylan onu koridorun sonunda, düz ifadesiyle gülüşen arkadaşlarının yanında otururken Wylan bir an düşündü. Jesper'ın böyle bir şey yapmadığını biliyordu. Jesper'ın kitap çaldığını üstlere ispikleyen her kimse, bunun arkasında da o olmalıydı. Aynı kişi miydi bilmiyordu ancak Jesper olmadığından hemen hemen emindi.
Ona güveniyordu, anlamsız ve aptalca denecek güçlü bir güven duygusuydu bu. Ancak Wylan ona doğru yürürken, bu güvenin yavaşça parçalandığını hisseder gibi oldu.
☆☆
elimde bölüm kalmadı harika ?? D: