"Ah, şuna bak! Bu Hendriks değil mi?"
"Gerçekten okuma zorluğu mu çekiyormuş yani, ha, ne utanç!"
Wylan fısıltı denmeyecek kadar şiddetli ve özgüven dolu bu yorumlara kulak asmamaya çabalayarak Jesper'a doğru yürümeye devam etti. Ancak bu cümleleri kuran onun çevresinden insanlar olduğundan Wylan'ın vazgeçip geri dönmesi için makul sebepleri yok değildi.
"Fahey!" Ona seslenirse fısıltıların kesileceğini ummak amma aptalcaydı doğrusu. Ne bekliyordu ki zaten? Jesper'ın ona sarılıp her şeyin geçeceğini söylemesini mi? Wylan'ın kurtarılmayı bekleyen aciz prensesler gibi hayallere dalmaya vakti yoktu. "Konuşmamız gerek." Jesper'ın gözleri tohum atılmamış arpa toprakları gibi boş bakarken Wylan'ın gök mavileri onun için faydasızdı.
"Seninle konuşacak bir şeyim yok." Buz gibi bir sesle söylenen bu cümle gayet net olmasına rağmen nedense Wylan'ı incitememişti. Sesindeki bir şeylerin sahte olduğu hissine kapılmıştı tasasız bir halle. "Mevcut durumla başa çıkma şeklin bu mu Fahey?" diye sakinlikle yanıtladı onu.
Jesper'ın gözlerindeki bulanık pırıltı bir anlığına belirir gibi oldu. "Neymiş mevcut durum?"
Wylan onu izleyen gözleri hissedebiliyordu adeta. "Burada ikimiz de kurbanız." Gözlerine kararlı ve sabırsız bir ifade koyuverdi. Jesper bir süre ona öylece baktı. Arkadaşları gülüşmeye devam ederken arkasını döndü ve onları arkasında bıraktı. Wylan bunu bir kabul etme göstergesi olarak yorumlayıp onun peşine takıldı.
"Senin yapmadığını biliyorum." dedi hemen. Jesper'ın sert sözlerini duyacak mecali kalmamıştı, söyleyeceklerini söyleyip tüymek istiyordu.
"Nasıl emin olabilirsin ki?" Jesper'ın yüzünü görmese de hayal etmesi zor değildi. Sesinden bile eğlendiği anlaşılıyordu.
"Konuyu başka yöne çekme." Jesper aniden durdu. Konuşurlarken birkaç koridor geçmişlerdi ve Wylan'ın bildiği kadarıyla şu anda yangın merdiveni ve acil yardım odalarının bulunduğu nadiren kullanılan bir koridordaydılar. Nefesleri hızlandı, Jesper ile göz göze gelirse olacakları az çok tahmin edebilmekten nefret ediyordu.
O tam bunu düşündüğü sırada Jesper ona döndü. Wylan gelebilecek en ahlaksız söze kendisini hazırlamışken Jesper tüm ciddiyetiyle, "O gün," diye başladı. "Kütüphanede biri vardı."
Wylan hevesle başını aşağı yukarı salladı. Ancak birazcık, çok azıcık hayal kırıklığına uğramıştı. "Evet, ben de öyle düşünüyorum. Ama neden bizimle iletişime geçmedi? Benim sana yaptığım gibi bize kendisi için kazançlı olacak bir teklif sunabilirdi."
"Belki de sadece bizden ölesiye nefret ediyordu?" diye fikir yürüttü Jesper.
"İkimizden de aynı anda mı?" Wylan bunu bir düşündü. "Buraya geleli birkaç ay oldu," Jesper gözlerine yapay bir yorgunluk koydu, Wylan bunu onu sinir etmek için yaptığını anlamamış gibi devam etti. "Kimseyi kendime düşman edinecek bir şey yapmadım. Bence senden intikam almak için yemin etmiş bir kız öğrenci olmalı. Ama bu hâlâ neden..."
"Bekle, ne?" Jesper'ın yüzünde gülünç bir şaşkınlık ifadesi belirirken konuşamıyormuş gibi elleriyle anlamsız hareketler yaptı. "Neden benden intikam almak istesin ki?"
"Ah, belki de onu aldattığın içindir?" Tüm dünya bunu biliyormuş gibi konuşması sinir bozucu olmalıydı. Jesper'ın yüzünden bile kafasının ne denli karıştığını görebilen Wylan afalladı. "Hakkında söylenenleri bilmiyor musun? Sen oldukça popülersin, Bay Zemeni Zampara."
Wylan fazla ileri gidip gitmediğini tartamadan Jesper bir kahkaha patlattı. Wylan ondan gelecek bir savunma ya da reddetme beklemişti, bu çekici gülüşe hazırsız yakalanmıştı. "Peki, sen ne düşünüyorsun? Bu durum sinirini bozuluyor mu?"
Wylan onun aklından ne geçtiğini kavrayamadan Jesper birkaç adım daha atıp ona yaklaştı. Wylan onun tehlikeli varlığından kaçınmak için geriye doğru küçük bir adım attı. Sırtı duvara çarparken kalp atışları da tanıdık bir melodiyi çalmaya başlamıştı. "Pisliğin tekisin işte," diye çaresizce konuyu değiştirmeye çalıştı. "Aslında nasıl biri olduğun beni hiç hem de hiç ilgilendirmiyor!"
Sesindeki çocuksu tonu duyan Jesper'ın dudakları yukarı kıvrıldı. "Sankta Alina adına... Neden..." Bir an durup Wylan'ın yüzünü inceledi. Sağ eli yumuşakça onun yanağına değerken diğer elini duvara yapıştırdı. Vücutları biraz daha yakınlaşırken Wylan kaşlarını çattı. Minik ellerini Jesper'ın göğsüne doyup onu kendinden uzağa itti. "O kütüphanedeki kızı bulmalıyız, başka ne yapacağını kim bilebilir?"
Reddedilmesine mi yoksa Wylan'ın konuyu ustaca değiştirmesine mi şaşırsa bilemeden öylece duran Jesper elini stresle saçına attı. "Ah! Ne zahmetli iş! Sadece bu işin peşini bırakamaz mıyız, ikimiz de birbirimizi affedelim ve..."
"Fahey," diye başladı Wylan. "Jes" diye düzeltti Jesper. Wylan sıkıntıyla iç çekti. "Jes, o gün neden kitap çalıyordun? Sadece ödünç alamaz mıydın?"
Jesper'ın yüzünün karardığını gören Wylan bir anlığına bu konuyu açtığı için pişmanlıkla kavruldu. Ama Jesper kayıtsızca, "O kitabı ödünç almama izin vermezlerdi de o yüzden." diye yanıtladı sorusunu.
"Ne? Neden vermesinler? Yoksa kayıtlı değil misin?" Wylan aklındaki diğer seçenekleri de sıralayacaktı ki Jesper lafını kesti. "Hayır, bukle kafa. Ödünç alındığında o kitabı aldığına dair bir kayıt alınıyor, öyle değil mi? Ben de bundan kaçmaya çalışıyorum."
Wylan fazla meraklı olduğunu ve durması gerektiğini bilmesine rağmen sormadan edemedi. "İyi de, neden? O kitabın içeriği neydi ki?"
"Ah gökler," Jesper sıkıntıyla ileri geri yürümeye başladı. Elleriyle hâlâ saçlarını karıştırıyordu. "Neden o kahrolası gün orada olmak zorundaydın ki? Neden Wylan Van Eck'e tutulmak zorundaydım ki?"
"Ne?" Wylan'ın sesi öylesine cırtlak ve tiz çıkmıştı ki utançla elini ağzına götürdü. "Bekle ama... Ne dedin sen? Van Eck mi? Yani sen..?"
"Okul kurulunun bildirisidir," Aniden koridorda yankılanan sesle ikisi de söylenene kulak verdi. "Jesper Fahey doğrudan rektörün odasına çağrılıyor."
Wylan meraklı yüzünü ona çevirdi. O gün kütüphanede rektörün onları aniden basması gibi, tuhaf bir yakalanma hissi içini kaplamıştı. Jesper'ın yüzünde en ufak bir şaşkınlık olmadan gülümseyerek Wylan'a baktı. "Batırdım galiba."
☆☆☆☆
aşırı klişe yazıyorum ama neyse wesper idare ediyor beni owo