2

1.1K 169 37
                                    

Dudaklarımdan bir çığlığın kaçmasına engel olamadım. Kabinimiz sallanıyordu, tam kabinimiz aşağı doğru inecekken durmuştu alet, yani en tepeye yakındık. Tüm dönme dolap çığlıklarla inlemişti resmen. Kalbim gümbürdeyerek atıyordu, ağlamak üzereydim. Vücudum titriyordu.

Bundan birkaç sene önce bir haberde dönme dolabın düşmesiyle ölen insanların haberini okumuştum. Tanrı'm! Ölmek istemiyordum!

Kabin sallanmayı bıraktığında bakışlarımı kaldırıp Benjamin'e baktım. O da korku dolu gözlerle bana bakıyordu. Sol elim sıkıca sağ koluna tutunmuştu ve ben bunu fark ettiğim an ateşe dokunuyormuşum gibi elimi çektim.

"Lütfen sakin olun! Dönme dolap hala sağlam, yalnızca sistemle alakalı bir problemimiz var! Tamirci çağırdık, kısa sürede burada olacaklar!" Aşağıdan megafonla seslenen kişiye küfretmek istedim. Sonra kendime kızdım, bu onların suçu değildi. Neyse ki dönme dolapta bir problem yoktu, bu demek oluyordu ki henüz ölmeyecektim. 

"Sakin ol, bak bir problem yok."

Yatıştırıcı ve sakin sesi beni ona bakmaya zorladı. Mavi gözleri ışıldıyordu. Hafifçe gülümsedim. O da muhtemelen bundan cesaret alarak gülümsedi. "Hem baksana, bence çok şanslıyız. Tüm şehir ayaklarımızın altında. Hava mükemmel. Bunun tadını çıkarmalıyız bence," deyip gözlerini kapattı. Ona baktım birkaç saniye. Soğuk biri olduğunu düşünürdüm ama sıcaktı, en azından şu an bana karşı öyle davranıyordu. Gülümsedim.

Onun gibi gözlerimi kapatıp ılık rüzgarı tenimde hissettim. "Senin hakkında fazla ön yargılıyım," diye itiraf ettim en sonunda. Hareketlendiğini fark ettim ama gözlerimi açmadım.

"Fark ettim."

"Neden tüm kızlar size aşık Bay Cuthbert?" derken gözlerimi açıp ona baktım. Yine ifadesi dümdüzdü. Haksızlık edemezdim, dudak ısırtacak kadar güzel bir yüzü vardı. Siyah saçları, beyaz teni ve mavi, delici gözleri... Kendimi kandıramazdım, bu çocuktan her kız etkilenirdi. Ama ben bundan bahsetmiyordum, birçok erkek böyle bir görüntüye sahip olabilirdi. Onda başka ne vardı? Benjamin neden bu kadar abartılıyordu?

"Açıkçası... Bunu ben de merak ediyorum," deyip mahcup bir tavırla gülümsedi. Tıpkı onun gibi yan dönüp sırtımı yan kısma yasladım. Şimdi karşı karşıya sayılırdık, bacaklarımız birbirine yaslıydı. "Merak ettiğim bir şey daha var," dediğinde tek kaşım havalandı. Gözlerini manzaraya çevirip sağ elinin baş parmağıyla dudağını sıyırdı ve bana kısık bakan gözlerle baktı. Tanrı'm... Bu çocuk bu tipiyle sence de diğer kullarına haksızlık etmiyor mu?

"Nedir?" dedim gerçekten merak ederek.

"Bu kadar... İlgi çekici olmana karşın, fazla siliksin. Ayrıca seninle ilgilenen erkekleri fark edemeyecek kadar umursamazsın. Neden böylesin?" Bunu gerçekten samimi bir sesle sorduğu için farkında olmadan samimiyetine inanmıştım. Gözlerimi kaçırdım. Sonra hızla yeniden ona baktım. "Benimle ilgilenen erkekler mi?"

Güldü. "Aynaya bakıyor musun sen?"

"Her sabah, evet."

Göz devirme sırası ondaydı. "Birilerinin seni uyandırması gerek." Dümdüz yüzüne bakmaya devam edince konuştu. "Güzel ve zekisin ama gözlerin bozuk Eleanor."

Bir anda ettiği iltifat karşısında donakaldım. Yutkundum. Sonra dudaklarım aralandı. Ama sonra yeniden yutkundum. Gülümsedi. Sonra gülümsemesi bir kahkahaya dönüştü. "Beni deli edeceksin sanırım," dedi kahkahalarının arasında. Gerçekten geri zekalı gibi hissediyordum. 

"Benden hoşlanan birileri mi var?" dedim en sonunda.

Başıyla onayladı. "Son sınıfların bile gözdesisin. Hadi ama! Hiçbiri kulağına gelmedi mi? Arka sıraya geçip kulaklıklarını takan kızlardan olduğuna eminim ama bu kadar da olamaz," dedi tek kaşını kaldırıp. Kaşlarımı çattım. "Bunun neresi kötü?" dedim sitemle. Ben halimden memnundum. Ayrıca, son sınıflar mı? Bence şu an benimle dalga geçiyordu.

İfadesi yine düzleşti. "Aynı popülerliğe sahip olduğumuzu bilmeni isterim Nell. Orta okulda öptüğün şu çocuk var ya, Theo, yıllardır buna tutunarak sevmiş seni."

Gözlerim irileşti. Theo'nun benden hoşlandığını biliyordum ama bu yüzden sevdiğini bilmiyordum. Cath neden bana bunlardan bahsetmemişti? Kaşlarımı çatarak manzaraya döndüm. Açıkçası hala umurumda değildi ama şaşırmıştım. Görünmez olduğumu düşünüyordum ve bundan mutluydum. Biraz üzülerek şehri izledim.

"Buna cidden üzülmüş olamazsın?"

"Üzüldüm. Sahip olmak istemediğim bir ün bu," dedim somurtmaya devam ederek. Cathy ünlü olan kızdı, bense ağaç evinden çıkmayan çocuktum. Beni yıllardır mutlu eden şey de buydu. Sessiz ve silik olmak güzeldi, bunu seviyordum. Ama şimdi öğrendiğim şey beni üzmüştü, artık herkesin gözü önündeydim. Belli ki epeydir öyleydim.

"Ama... Neden?" Ona baktım. Yüzü buruşmuştu, buna anlam veremiyor olmalıydı. Şakağımı demire yaslayıp ona alttan bir bakış attım. "Artık özel değilim," dedim kısık sesle.

"Özel mi?"

"Hıhım."

Birkaç saniye bana boş boş baktı ama sonra yüzü aydınlandı. Gülümsüyordu. "Sorun bu mu?"

Başımı salladım. Dişlerini açarak gülümsediğinde beyaz dişlerinin ne kadar güzel ve düzenli olduğunu düşündüm. "Sen hala özelsin Nelly."

Kalbim yeniden hızlandığında kaşlarımı çatarak doğruldum. Bu aptal kalp neden böyle saçma tepkiler veriyordu?!

"Ne oldu?" diye sorduğunda başımı çevirdim.

"Artık özel falan değilim. Beni avutmaya çalışma. Kimsenin beni sevmesine ya da benimle ilgilenmesine ihtiyacım yok."

"Kimsenin mi?"

Yeniden kaşlarımı çatıp ona döndüm. Şaşkındı. "Kimsenin. Nokta."

xxx


yerden 50 metre yukarıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin