yerden 50 metre yukarıda

2.9K 203 80
                                    

"Eleanor! Hızlı ol lütfen!"

Pamuk şeker paketlerini ve kutu içecekleri taşırken epey zorlanıyordum ama bu işi yapmak zorundaydım. Ablam Catherine -kendisi benden yalnızca on bir ay büyük- beni doğduğumdan beri eve alınmış bir hizmetçi sanıyor olmalıydı. Ama buna üzüldüğümü söyleyemezdim, hala ebeveynlerimin en sevdiği çocuklarıydım. Ayrıca ablamın popüleritesi bunun gibi festival ya da partilere katılmamda kolaylık sağlıyordu.

Kısacası yapış yapış olan ellerime ve buz gibi kutu kolaların soğuttuğu kollarıma rağmen halimden memnundum. Ablam ve arkadaşlarının olduğu yere geldiğimde herkesin övgü dolu sözlerini duydum. Yaklaşık on kişilerdi, hepsini severdim. 

Kolaları ve pamuk şekerleri sahiplerine verirken onlar da bana paraları veriyordu. Elbette hiçbirinin parasını ödemiyordum, o kadar da aptal değildim. Elimdeki son kutu kolayı da son kişiye uzattım, Benjamin'e. Ve tam saniyeler önce 'hepsini severdim' deyişimin üzerini çizdim. Biri dışında hepsi demem gerekiyordu. Çünkü bu çocuk hakkında neredeyse hiçbir şey bilmiyordum. 'Severim' diyebileceğim kadar tanışmıyorduk. Onun hakkında bildiklerim şunlarla sınırlıydı; muhabbetlere pek katılmayan, hep geniş yakalı soluk renkli tişörtler giyen, harika fönlü ve yumuşacık görünen siyah saçları ve neredeyse her kızın -ben kesinlikle bu grupta değildim- gördüğünde bayılacağı gülümsemesiyle, havalı biriydi Benjamin Cuthbert. Ablamla aynı yaştaydı, yani on sekizdi.

Onunla elbette konuşuyorduk ancak sürekli gülümsemesi ve mavi delici gözlerini yüzümde gezdirmesi biraz tuhaftı. Elbette etkileyici olduğunu reddedemezdim, haksızlık olurdu. Her konuştuğumuzda bir şeyler söylemek ister gibi bakıp geri çekilmesi de bundan üç kat daha tuhaftı.

"Teşekkürler," deyip o -seksi sayılabilecek- gülümsemesiyle baktı bana. Yalnızca hafifçe gülümseyip Catherine'in yanına oturdum. Mayıs ayındaydık, yani bu demek oluyordu ki ilkbahar şenlikleri çoktan başlamıştı. Bu ay festival şehir merkezindeki büyük lunaparktaydı. Bu eğlence merkezini hayatım boyunca ilk defa bu kadar kalabalık görüyordum. Çocuklar ve yaşlılarla bu iki grup arasındaki tüm yaş grupları lunaparka akın etmişti. Ben ve Cahterine'in tayfası ise burada birkaç bankı bir araya getirip bir süreliğine dinlenmeye karar vermiştik. 

Akşam saatlerindeydik, hava karardığında daha iyi hissediyordum. Herkes kendi arasında gülüşüp konuşurken ben telefonumu açıp geçenlerde indirdiğim bir kitabın PDF'ini okumaya koyuldum. Tatlı bir aşk hikayesiydi ve akıcı gidiyordu. Burada dinlenirken kitap okumak gayet mantıklıydı bence. 

Kafamı kaldırıp gruba baktığımda Benjamin'le göz göze geldim. Az önceki gülümsemesinden farklı olarak hafifçe nazik bir tebessüm bahşetmişti şimdi bana. Buna elbette kayıtsız kalamazdım, minik bir tebessümü ona yolladım. 

Tüm kızların bu çocukta ne bulduğuna hiçbir zaman anlam verememiştim. Klasik, havalı, rampa saçlı oğlanlardan biriydi işte, yani öyle görünüyordu. Ama sınıf arkadaşlarımdan biri olan Emma iki sene önce Benjamin'le çıkmıştı ve aralarındaki şey bitmesine rağmen Emma onun çok iyi ve nazik biri olduğunu her fırsatta söylerdi, yeni bir sevgilisi olmasına rağmen.

Belki de ön yargılarımı yıkmalı ve Benjamin'in de iyi bir erkek olduğuna inanmalıydım. Kendi kendime göz devirdim. Bu konunun beni ilgilendiren bir kısmı yoktu.

"Hadi dönme dolaba binelim!" 

Bir anda ortaya atılan bu fikre herkes katılınca ben de yalnız kalmamak için onaylamak zorunda kaldım. Tüm grup hızlı ve heyecanlı adımlarla giderken ben en arkalarındaydım. O sırada Benjamin'in de yanımda yürüdüğünü fark ettim. Etrafı izliyordu. Mekandaki ışıklar mavi gözlerinde toplanıyordu ve yandan bakınca gerçekten enfes bir görüntüydü... Kendi kendime güldüm. Hadi ama Elly! Sen diğer aptal kızlardan değilsin, kendine gel!

Dönme dolabın oraya ulaştığımızda çok uzun bir sıra olduğunu gördük. Elbette kimse pes etmiyordu. Zaten yaklaşık on beş dakika sonra sıra bize gelmişti. Elimdeki kırmızı jetonu gişeye bırakırken herkesin çiftler halinde oturduğunu gördüm. Umursamadım. Benjamin'in binmesini bekledim, ben diğerine tek başıma binerdim. 

Benjamin bindikten sonra öbür kutuya girmek için beklemeye başladım ama başımdaki görevli koluma dokundu. "Çok fazla insan olduğu için çifterli oturmak zorunlu hanımefendi. Oturmak istemiyorsanız lütfen sıradan çıkın." 

Bunu duyduğum an gözlerim Benjamin'i aradı. Evet ya da hayır demem için hiçbir sebep yoktu. Binmekten vazgeçebilirdim. Ancak bana bakan Benjamin'in gözlerinde sağa sola sallanan bir hipnoz saati varmış gibi ona doğru yöneldim.

Geçtiğimiz alan iki kişinin yan yana oturduğunda kollarının ve gövdesinin yarısının yanındakine değebileceği kadar küçüktü. Onun yanına oturduğum an omzu omzuma sürtündü. Kaçabildiğim kadar kaçtım ancak aramızdaki mesafeyi ancak on santime çıkarabilmiştim. Görevli gelip önümüze demiri indirdiğinde çoktan kendime küfretmeye başlamıştım. Lanet olsun... Neden buradaydım?!

Vagonumuz yukarı doğru kaydı ve tüm yolcular alındığında dönme dolap hareket etti.

xxx

yerden 50 metre yukarıdaHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin