1 Yıl Sonra
"Eleanor! Hızlı ol lütfen!"
Catherine'in bağırışına göz devirip elbisemin eteklerini düzelttim. Elbisem dizlerimin biraz üzerinde krem rengi, belden sıkmalıydı. Omuzları düşüktü ve tam arkamda bel kısmında kurdelesi vardı. Kabarık eteğiyle gülümseyerek oynadım. Benjamin'le beraber almıştık bu elbiseyi. Aynada son kez kendime baktığımda güzel olduğumu düşündüm.
"Eleanor!"
"Tanrım! Geliyorum seni sabırsız!" diye bağırdım Cath'e. Odamdan çıktığımda ise kapıda Catherin'le çarpıştık. Ufak çığlıklarımız birbirine karışırken beni omuzlarımdan tuttu. Yüzünde bir sırıtış vardı. "Aşağıda bekliyor."
Sırıtıp pencereye doğru koştum. Siyah BMW'sinin önünde volta atıyordu. Bir an durup arabanın yansımasından o mükemmel saçlarını düzeltti.
"Üniversiteye geçmiş olmasına rağmen nasıl hala sana aşık olabilir?" Başımın dibinde sinir bozucu sesiyle konuşan ablama atabileceğim en nefret dolu bakışı attım. Kahkaha attı. "Şaka yapıyorum bebeğim." Sonra birden iç geçirip salık bıraktığım ve bukleler yaptığım sarı saçlarımı düzeltti. "Öyle güzelsiniz ki. Hep mutlu olmanızı istiyorum."
Kaşlarımı çattım. "Sen kimsin? Catherine'e ne yaptın?" Soruma bir kahkaha atınca ona eşlik ettim. "İn hadi. Daha fazla bekletme."
Bu cesaretlendirmeyi bekliyormuş gibi koşarak portmantoya doğru gittim. Ayakkabılarımı giyip Cathy'nin uzattığı çantamı aldım. Yine koşarak merdivenlere yöneldim.
"Bol şans! Sihirli öpücüğü unutma!"
Söylediğine kahkaha atıp heyecanla evden çıktım. Kapının açılma sesini duyduğu an başı bana dönmüştü. Siyah takım elbisesinin içinde öyle yakışıklıydı ki onu öldürebilirdim. Bencilce bir istekle onu herkesten saklamak istiyordum. Ah, Tanrım... Gerçekten bu çocuk bu tipiyle diğer kullarına haksızlık ediyor.
Ona doğru yavaşça yürüdüm, yolcu kapısının önünde gülümseyerek bana bakıyordu. Bugüne özel hep karman çorman duran yumuşacık saçları belli bir şekle getirilmişti ve elbette yine önü fönlüydü. Mavi gözleri ışık saçan iki deniz feneriydi adeta. Nefesimi kestiğini biliyor muydu acaba?
"İyi akşamlar hanımefendi," dedi kapıyı açarken.
Koltuğun yanında durup ona doğru döndüm. Aramızda kapı vardı, birbirimize gülümseyerek bakıyorduk. "Kes şunu... Bana Benjamin'i ver," dedim kapıya iyice yaklaşıp. O da o sırıtan ifadesiyle kollarını kapının üzerinde birleştirdi ve çenesini de kollarına yasladı. "Bu gece olması gerekenden fazla güzelsin. Seni toplum içerisine çıkarmakla ilgili tereddütlerim var." Öyle tatlı gülüyordu ki suratını sıkmak istiyordum.
İşaret parmağımla burnunun ucuna vurup güldüm. "İşte bu benim Benjamin'im," dedikten sonra arabaya bindim. Gülerek kapıyı kapattı.
Okul evime oldukça yakındı. Ama Benjamin'in gelebilmesi için arabayı alması gerekmişti. Böylece okula yaklaşık üç dakika sonra ulaşmıştık. Her yer aşırı parlak ve aşırı süslüydü. Bir balo gecesi için fazla şatafatlıydı.
Arabayı park eden Benjamin yanıma gelince kolunu dirsekten kırıp bana doğru uzattı. "Madam?"
Bu halleri çok komikti ama bir yandan da çok hoşuma gidiyordu. Koluna girdim. Balonun yapıldığı yer olan okulun spor salonuna doğru yürüdük. Geçtiğimiz yol renkli minik ışıklarla aydınlatılmıştı.
"Sence de fazla... Süslü değil mi?" dedim etrafı incelerken. Bahçe ve okul bu haldeyse, spor salonunu düşünemiyordum.
Burnumdan makas aldı. "Bu 'balo' güzelim. Süslü olmak zorunda."
"Bir saat kalıp çıkacağız, söz vermiştin?" dedim alttan bakışlar atarak. "Prenses Eleanor yeter ki istesin," deyip muzip bir tebessüm bahşetti bana. Koluna sarıldım.
Baloya yaklaşık yirmi dakika geç gelmiştik. Herkes dans ediyordu. Tam da güzel yerine denk gelmiştik işte!
"Ah... Bu şarkıyı çok severim," dedim mayhoş mayhoş. Benjamin beni pistin ortasına çekti. Çantamı bileğime takıp omuzlarına tutundum, elleri belimde birleşti.
Alnını alnıma yasladığında nefesimi tuttum. Beni her seferinde böylesine etkilemesi haksızlıktı. "Çok güzelsin," dedi kulağıma doğru. Ilık nefesi tüylerimi diken diken etmişti. Şarkıya uyum sağlayamıyordum ama o beni yönlendiriyordu. Kendimi ona bıraktım.
"Gittiğin yere ben de gelebilir miyim? Daima bu kadar yakın olabilir miyiz? Sonsuza dek ve her zaman?*" Güzel sesiyle eşlik ettiği şarkıyı kulağıma doğru söylüyordu ve eli nazik dokunuşlarla belimi okşuyordu. Gözlerimi kapatıp gülümsedim ve devamını getirdim.
"Ve beni dışarı çıkar, ve beni eve götür. Sen benim, benim, benim, benim, sevgilimsin.*"
Boğuk bir kıkırtıyla güldü ve başını geriye çekti. Sıcak dudakları bir saniyeliğine dudaklarımı sıyırdı. Artık biliyordum. Diğer kızların Benjamin'de bir yüz ve vücuttan başka ne gördüklerini biliyordum. O... Nazikti. Duygusaldı. Sıcacıktı. Sevgi doluydu. Komikti. Zekiydi. O... Muhteşemdi.
Alnı yeniden alnıma yaslandığında huzurla gülümsedim.
"Seni seviyorum Eleanor Johnson."
"Seni seviyorum Benjamin Cuthbert."
xxx
HAPPY END!
*: medyada
bu klişeye aşık olduğum için yaklaşık dört kitabımı da böyle bitirdiğimi görebilirsiniz.
SİZİ SEVİYORUM CİVCİVLER. -deniz.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
yerden 50 metre yukarıda
Fiksi RemajaYerden biraz yüksekte, göğün epey altında, o gün, bir festival günü, aşık olacağım kişiyi buldum. xxx 030520 - 050520