"Bazen susmak gerekir. İçindekileri duyabilmek için."
Yazmak, susmak, konuşmak bunlar bir eylemin parçası değil midir? Oysa ki benim şu an yaptığım şeylerden sadece bir kaçı.
Küçüklüğümden beri İnsanları anlamak için dinledim, konuştum. Hata bazen bağırdım. Ama bazılarını anlamak için susmak gerektiğini öğrendim. Tam şu an yaptığım gibi hayatımın sadece bir kaç gün gürdüğüm insanlara karşı hep bağırdım ve çağırdım ama şu an susması gereken birisi vardı oda bendim. Sadece bendim susmam gerekiyordu onları duyabilmek için...
Hala yaşadıklarımın içinden çıkamazken bunların olması ve yaşanması aklımın yüzlerce soru işaretine dönüşmesi oluyordu. Hani siz bir şeye takılmısınız ve aklınızın soru işaretine dönmesi gibi...
Yaşadığım her olayın bir defteri onunda ona ait kutusu vardı. Onunla tanıştığım bilinmez adamımla tanıştığımız ilk gün ilk soru işaretini almıştım ben onu bir soru işareti gibi kafama atmıştım. Hala yazıyordu defterimde "Ben gecenin parıltısı, o karanlığın adamı." Bana hiç unutamıyacağım bir söz söylemişti. Günün en güzel aynıydı. Yıldızlar parlıyordu gökyüzünde, o ve bendim sadece... Size garip gelebilir ama ben unutamadığım her anı orada ki taşları alıp onları ölümsezliştirmek isterim. Hayatımın en kötü 2. gecesi benim için hiç unutamıyacağım anım olmuştu. Taşın yanında ise o gece kopan bilekliğim ve bir cam parçası size anlatmadım ama o depoda dolu olan şeylerden bir tanesi ise kırık cam parçalarıydı. Neden bilmiyorum ama o küçücük cam parçası yansıtığı ışıkla işimi kolaylaştıran tek şeydi ve şimdi ise Gine anlayamadığım bir mesaj atmıştı bana "Unutma ya ben gidecem yada sen" dedi. Bende ona gerçekleri öğrenmek için hak vermiştim. Yıldızın "Ara beni" mesajından onu aramayıp bilgisayarı elime alıp, mutfaktan ise kahfemi alıp bir bahtaniye ile kendimi sardım ve müzük açıp anı dinlendirmesini istedim. Yıldıza cevap vermemem bu karmakarışık ipliği çözmeye çalışırken ona cevap verecek halim bile kalmamıştı.
Yatağımın içinde tek başıma her zamanki gibi oturuyordum. Sadece kendim ve bedenim vardı battaniyenin içinde, yazdıklarım karşımda, kahfem yatağımın yanındaki masanın üzerindeydi. Bilgisiyarla oyalanırken sürekli birileri tarafından mesajlar geliyor ve ben hiç birini umursamıyordum. Yada umursamak istemiyordum. İşte açtım size kendindimi karmakarışığım ben bir yağmur yağmasını isterim bir de aynı anda güneşin sönmemesini. Annem çocukluğumda bunları anlattığımda kahkalarla gülerdi ve kahkaları eve yetmeyip mahalleye kadar giderdi. Babam ise hep iş deyip kulaklarını kapatırdı benim dünyama işte ben buydum Ada Yenen buydu. Neredeyse küçük çocuken Türkiyenin bütün okullarına gitmiş ve alışacaken bir yaprak gibi rüzgarımda savruluyordum taki bundan sonra pek kolay gidemiyeceğim bu sehirden rüzgar beni buraya durdurmuş ve insanların geçmesini istemiş üzerimden onlara kendimi anlatmaya çalışmıştım ama şimdi konuşma sırası onlardaydı beni oradan oraya götüren insanlar bana açıklama yapıcak ve bende susup onları dinleyecektim.
Oturuyordum yatağımda hiç umursamadan bana mesaj atan yabancının uygulama rehberinde ve onu inceliyordum. Kahfemi içmeden dış dünyama kendimi kapatmış tek başıma odamda onun rehberine bakıp bir şeyler bulmaya çalışıyordum. Sandığım kadar bilgi bulamasamda çok uzun sürenin ardından bu uygulamaya dört sene önce katıldığını öğrenmiştim sadece ve bu bilgi bana hiç yetmiyordu.
Telefonumdan mesajlar gelmeye devam ederken öretmenimin verdiği ufak ödevi yerine getirmem gerekiyordu. Neydi ödev bir şiir kitabıydı. Benim için önemli arkadaşlarımın ise saçma sandığı bu ödevi kitaplığımdan bir kitap alıp çantama koyunca halledip bilgisiyarda ki koskoca yazılıp,bilgisiyarımın yarısını kaplayan bu yazıyla karşılaşmak oldu ilk işim bilgisiyara bakınca örendim. Önümde koca bir tehtit mesajı vardır.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Özgürce
Novela JuvenilBiz sadece kuşlar kadar özgür olmak istedik, sadece onlar gibi uçabilmek fakat bize izin vermediler hayatlarımıza tehdit ettiler ve bir kişinin hayatından sorumlu tutullar en sevdiğimiz bizden biri olan hayatı , biz birbirimizin olduk derken aslınd...