Dünyadaki en hafifletici şey, onun yüzüne bakıp duygularımı ona söyleyebilmek. Bundan çok eminim, çünkü kendimi hiç bu kadar hafiflemiş hissetmedim. O kadar özgür hissediyorum ki, günlerdir onu görememiş olmama bile o kadar da üzülmüyorum.
Aslına bakarsanız daha fazlasını istedim o günden sonra. Onu ona anlatmayı, ellerini vücumda hissetmeyi, gülüşünü istedim ve hala istiyorum.
Bir sonbahar günü gördüm onu. Tam ona seni seviyorum dediğim yerde. Birini bekliyor gibiydi o gün. Stresliydi ve ayağını yere vuruyor, saatine bakıp duruyordu. Kış aylarına yaklaştığımız için hava epey kararmıştı. Ben ise yorgundum ve, orada duruyordum sadece. Dakikalarca onu izlememe rağmen bir kez bile bakmadı bana. Görmezden geliyor değildi, hakikaten görmedi beni.
O an aklımla hareket edemedim, her şey kontrolümden çıktı. Aklımı başımdan aldı. Aklımı kaybettim o anda. Beni duyması, bana bakması için yanıp tutuşmaya başladım.
Ve hiç bir bahane yoktu. Avını kaçırmak istemeyen bir avcı gibiydim. Ve avım kaçmak üzereydi. O buradan gitmeden, beni görmesini sağlamak istedim. Ayaklanarak yanına gittim hızlı adımlarla. Bir şeyler geveledim. Beynim bana komut vermiyor ve ne yapacağımı bana söylemiyordu. Ona saati sorduğumda önce bana, sonra saatine baktı ve saati söyledi bana.Belki saatlerdir buradaydı. Bilemiyorum. Ama fena hayal kırıklığına uğramıştı. Yanında bir kaç saniye daha kalmak adına çırpınırken, beraber yürümeyi teklif etti bana. Pes etmişti. Yan yana, çıkışa doğru yürürken adını öğrendim. Wonwoo.
Wonwoo o güne kadar hiç farketmediğim bir kapalı kutu gibiydi. Hakkındaki detayları bana açıklamıyor ve beni asla tanışmayacağı bir yabancı olarak görüyordu. Sadece çok kibar olduğunu, ve derin bir sesinin olduğunu biliyordum. Bir de kitap okumayı çok sevdiğini öğrenebildim. Aklımda yarattığım onu sevmiyor, bundan sonra sevecek olduğum adama anlamlar yüklüyordum böylelikle. Ama daha fazlasına ihtiyacım vardı.
Ayrılmak durumunda kaldığımızda bana elini uzattı ve ilk kez dokundum ona. Elleri ellerimi sararken, bana daha fazla dokunmasını isteyeceğimi, bunun için her türlü gurursuzluğu yapabileceğimi anladım.
Tebessümünü yüzüne yerleştirip bir daha asla muhattap olmayacağı adama -bana- son kez baktı ve ters istikamete doğru yürümeye başladı.O günden bir kaç gün sonra başka bir yerde gördüm onu. Hava yine kararmaya yakındı. Bu sefer ona görünmeyi hiç istemiyordum çünkü ağlıyordu. Ve çevresinde birilerinin olmadığından emin bir ağlayıştı bu. Hıçkırıyor, bazen burnunu çekiyordu ve bazen bir kaç kelime ediyordu. Canım o kadar yandı ki, onun canını yakan şeyi bilmediğim ve ondan söküp alamadığım için daha da çok yandı.
Ona o an "ağlama, ben yanındayım." Diyebilmek için her şeyimi verebilirdim.Artan merakım giderek çoğaldı. Neden ağlamıştı, neden yalnızdı diye düşünüp durdum günlerce. O günden sonra da onu hiç ağlarken, hatta suratı asıkken bile görmedim. Uzun bir süre mutluydu. Ve mutluluğuyla beni de mutlu ediyordu. Sabahları uyanmak, hatta yaşamak için bir sebebim olmuştu. Hiç bir şeye üzülmedim bile. Bunu farkettiğimde, aşık olduğumu anladım. Aşk beni dünyanın en mutlu insanı yaptı. Onun için, beni sevmesi için her şeyi yapmak istedim. Buydu tek amacım. Beni sevmesini her şeyden çok istedim ama buna çabaladıkça yol uzuyor, her şey mahvoluyordu. İşte bu yüzden, açık açık söylemek zorunda hissettim. Söylemesem ölecektim.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bye Bye My Lover | Meanie ✔
Fanfikce"Belki seninle birlikte büyümedik ama, birlikte geçirdiğimiz zamanın bizi epey büyüttüğünü düşünüyorum."