Seungcheol elindeki kahveyi bana uzatmaya çalışırken güç bela buluyor gözlerim yüzünü. Ayık değilim. Elindekini almak için hiç bir harekette bulunmayınca ağzıma doğru uzatıyor kahveyi. Başımı çeviriyorum önce. O da ayık değil. Elimin bir hareketiyle üzerimize dökülen kahve yakıyor ikimizi de. "Ağzına sıçayım Mingyu!" deyişiyle gülmeye başlıyorum. Bu sırada Seungcheol ayılıyor birden. Ben aynıyım. Ayılmak için kahveyi içmek değil üzerimize dökmek daha başarılı bir yöntem. Bunu aklıma yazıyorum.
Koltukta kıvrılıyorum önce. Koltuğun diğer ucundaki telefonuma ulaşıyor ve galerimdeki fotoğrafını açıyorum. "Bu fotoğrafı kim çekti sence?"
Seungcheol bir küfür daha ettikten sonra eşofmanını bacaklarından aşağıya kaydırıyor. Gözlerimi kapatıyorum ve kahkahalara boğuluyorum."Ben çektim. Muhteşem geçen gecemizin sabahında çektim Mingyu. Wonwoo o kadar iyi sevişiyor ki..." Onu itirmemle yarı çıplak bir şekilde koltuğa seriliyor Seungcheol. Hayır hayır. Kızmıyorum ona. İkimizin de direnci yok. Gülmeye başlıyoruz.
Gülerken birden ağlamaya başlayacağım diye çok korkuyorum. Beni havalara uçuran o duygu gitmiş, beni dibe vuran bir yüzünü göstermişti bana. Acı çekiyor gibiydim.
Onu göremediğim için acı çekiyordum. Arıyor ama bulamıyordum onu. Gerçekten arıyordum. Sanki boynuma bir ip dolamışlar da altımdaki sandalyeyi itmemi izlemek için sıraya girmişlerdi. Büyük bir kısmı olmasa da her şeyi sonlandırmak benim elimdeydi."En azından reddetmedi." dedim Seungcheol 'a bakarak. Gözleri kan çanağına dönmüştü.
"Sana sonra görüşmek için bir söz vermedi, ya da numara falan... Sikinde değilsin yani." Evet vermemişti. Görüşürüz bile dememişti. Kaçmıştı benden.
Kafama sonradan dank eden bu can sıkıcı şeyle küçüldükçe küçüldüm kanepemde."Sen aptalsın, oğlum."
Biliyordum. Benim aptallığım onu gördükten sonra başlamıştı zaten. Hiç bir şeyi adam akıllı yapamadım o günden sonra. Düşünmeyi bile. O kadar mahvoluyor ki her şey, toparlamak için gösterdiğim çaba başka bir sorun olarak çıkıyor karşıma. O gecenin sabahına güç bela evden çıkartıyorum Seungcheol'u. Onu bulmalıyız çünkü. Hala ayık değilim ama en azından düzgün yürüyebiliyorum. Olabileceği her yere bakıyorum okulda. Tanımadığım bir sürü insana soruyorum onu ama yok. Saatlerce arıyorum, arıyoruz. Bu sırada patlamak üzere olan bir bombaya dönüşüyorum. Seungcheol huyumu bildiğinden ağzını açıp tek bir laf etmiyor.
Beni sakinleştirmenin ona düştüğünün farkında. Utana sıkıla bana bir şeyler içmeyi teklif ediyor. Böylelikle bir kafeye giriyoruz. Seungcheol limonatasını, ben kahvemi söyledikten sonra çevreye bakarken görüyorum onu. Saatlerce aradığım şey işte burada. Nasıl olur, nasıl bulabilirim tam umudu kesmişken diye düşünüyorum. Gülümsüyorum aptal gibi. Sinirim bile kalmıyor. Bu çocuk aklımı gerçekten almış.
"Seungcheol o burada."
Baktığım yere başını çevirerek baktı Cheol ve geri bana dönmüşken ben çoktan ayağa kalkmış, ona doğru ilerlemeye başlamıştım bile. Aklımı kaybetmiştim yeniden. Yaptığım şeyin farkına vardığımda çok geçti çünkü çoktan yanına kadar gelmiştim. Düşünmek için bir kaç metreden fazlasına ihtiyacım varmış.
Gözleri bilgisayarının üzerinde, kulaklığı takılı ve dikkatini vermişti. Meşguldu ve onu rahatsız edecektim. Beni gördüğünde kulaklığını boynuna indiriyor ve utangaçlığı giriyor devreye. Tek bir şey dahi söylemiyor.
"Müsaitsen oturabilir miyim?" Diyorum, yavru köpek bakışımla beraber. Başını sallıyor hızlıca, sonra sandalyeye koyduğu çantasını ayaklarının dibine çekiyor. Bana karşı oldukça kibar ama beni hatırlayamıyor. Bana olmasa da kendi kendine soruyor, gözlerinden belli.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Bye Bye My Lover | Meanie ✔
Fanfiction"Belki seninle birlikte büyümedik ama, birlikte geçirdiğimiz zamanın bizi epey büyüttüğünü düşünüyorum."