Merhaba arkadaşlar, eski hikayem olan 'Zamansız'ı' silip yerine bunu yazıyorum umarım beğenirsiniz. Yorumlarınızı bekliyorum. Giriş bölümü ile karşınızdayım.
Bu hikaye 29.09.2016 Pazartesi gününden itibaren yayımlanmaya başlanmıştır.*
İlk Karşılaşma
Karanlık sokakta hızlı hızlı adımlarla ilerlerken soğuk yakamdan ve kol girişlerimden içeri sızıyor, vücuduma tırnaklarını geçirip her defasında etimden biraz daha fazla olmak şartıyla bir parça koparıyordu. Şiddetli ayaz ayakkabılarımın içine kadar nüfuz etmiş, her bir parmağı tek tek yavaş yavaş ele geçiriyordu. Daha fazla bu sonbahar akşamının ayazına maruz kalmamak için olağan gücümle hızlı hızlı adımlar atarak ana caddeye kadar yürüdüm. Her girdiğim sokak bir önceki kadar, hatta daha da fazla sessiz ve bilinmezliğe doğru sürükleyen bir kaos kadar karanlıktı. İçinde bulunduğum girdap beni en dibe kadar çekerken bir yandan da bilinmezliğe sürüklüyordu. Aklımın ücra köşelerinde kalan benliğimin son demleri de esen soğuk rüzgârla beraber sanki uçup gitmişti. Bu saatte burada bu sokakta olmamam lazımdı. Ben bu değildim. Bu şehre geleli daha birkaç hafta olmuşken kaybolmak ve yok olmak kaçınılmaz bir son olurdu benim için. Adımlarımı daha da hızlandırıp az önce yanlış girmiş olduğum sokaktan çıkarak ana caddenin başında bulu verdim kendimi. Caddenin parlak ve loş ışıkları, takip ediliyormuş hissini her ne kadar azaltsa da yok edememişti. Ama soğuk yüz buldukça vücudumu tırmalama işlemine devam ediyordu. Kabanımın altından kazağımın uç kısımlarını çekip avuçlarıma hapsettim, en yakın otobüs durağına doğru yürümeye başladım. Yakama gelecek olursak sanırım o biraz daha rüzgârın, her defasında daha şiddetli getireceği soğukla içli dışlı olacaktı. Avucumun içinde ki kazağımın uçlarına sıkı sıkı tutundum, çocukluğumdan kalma bir alışkanlıktı benim için. Korktuğum ya da üşüdüğüm an avucumun içini doldururdu kazaklarım. Belki de kollarının bu kadar uzamasına da bu sebep olmuştur.
Son bir kez daha o tüyler ürperten takiplik hissinden dolayı dönüp geri de bıraktığım sokağa baktım. Birden karanlık sokağın içine doğru kaybolan siyahlara boyanmış bir siluet gördüğüme yemin edebilirim. İşte o siluet korku hissinin iliklerime kadar işlemesine sebep oldu. Korku varlığıyla beraber gökyüzünü kaplayan siyah perdeden yavaş yavaş aşağı inerek bedenime sızdı. Organlarımı tek tek ele geçirirken kalbimi avuçlarının arasına almış zevkle parmaklarını sıkıp esnetiyordu. Bütün duygulardan daha baskın olmak istiyordu o dakika. Sanki diğerlerinin baskın olması mümkünmüş gibi. Önüme dönüp ayaklarımın çıplak bir şekilde, su ile temas etmiş karın üstünde yürüyormuş hissini veren o ağrısını göz ardı ederek hızlandırdım. Karşı kaldırımda bulunan durak ve önünde büyük ihtimal evine gitmek için bekleyen üç beş kişinin bulunması hafif de olsa rahatlamam gerektiğini işaret ediyordu. Derin bir nefes alıp önce sağa sonra sola ardından tekrar sağa bakarak kaldırımdan aşağı bir adım attım. Annemden öğrendiğim bir diğer kural, ana caddeye çıkmadan önce varsa bir üst geçit onu kullan, yoksa eğer ışıkların yayaya yol vermek için yanmasını bekle. O da yok ise önce sağ sonra sol ve yine sağa bakarak bir arabanın olmadığından emin olduğunda karşıya geçebilirsin idi. 'Unutma kızım aceleci davranma. Adımların seri ama aceleci olmasın. Ve oyalanmadan bir an önce karşıya geçmeye çalış. Yoksa her an süratli bir araba gelebilir.' Sözleri hala beynimin en kuytu köşelerinde lazım olacağı gün için bekliyor. Tıpkı şuan olduğu gibi. Görünürde bir araba yoktu. Eh buda karşıya geçebilirim anlamına geliyordu, annemin de dediği gibi her an gelecek olan bir süratli arabanın altında kalmamak için seri adımlar atarak yolun karşı tarafına geçmek için çıktım. İçimde oluşan tekrar sola bakma isteğine karşı koyamayarak başımı sola çevirdim ve onu gördüm. Beni takip ettiğine adım kadar emin olduğum o siyahlara boyanmış siluet. Hızla bana doğru geliyordu. Ne olduğunu anlayamadan sağ tarafta gözlerime vuran araba farlarını fark ettim. Annemin süratli dediği bu olsa gerekti. Birkaç saniye öncesine kadar cadde de tek bir araba yokken şimdi bana doğru son süratle gelen bir araba vardı. Annem yine haklıydı. Oyalanmadan karşıya geçmem gerekirdi. Sola bakmak büyük ihtimalle, en büyük ve son hatam olacaktı. Daha iki haftalık bulunduğum bu şehirde bu şekilde ölecek olmak hiç adil değildi. Ölecek olacağımı düşünmek neden vücuduma bir panik dalgası göndermiyordu? Sanki her gün ölümle karşı karşıya geliyormuşum gibi bu kadar rahat olmamda neyin nesiydi. Belki çarpmanın etkisi ile başımı sert bir şekilde çarpıp birkaç saniye içerisinde, belki de kurtarılmak için en yakın hastaneye götürülürken birkaç dakika sonra yirmi yıllık hayatımın kaçınılmaz sonu olan ölümü tadacaktım.
Acı bir şekilde!
Hep bir uyku esnasında ölmek istediğimi düşünmüşümdür.Acısız.
Bilinçsiz.
Bir rüya da iken sonsuzluğa açılan bir başka rüya âleminin ebedi konuğu olmak gibi. Ama şimdi görüyorum ki düşünceden öteye gidemiyor uyku esnasında ölme isteğim. Aklım ölümün soğuk düşünceleri ile dolmuşken ayaklarıma hareket et emrini vermiyordu. Belki de vermiş ama ayaklarım buna itaat etmekten kaçınıyordu. Yirmi yıllık çekmiş olduğu işkencenin sonuna geldiğini düşündüğü için kurtulmak istiyor ve bu yüzden beynime karşı geliyordu. Kim bilebilir.
Araba giderek daha da yaklaşıyor ben ise bulunduğum noktadan yarım santim bile hareket etmemişimdir. Acaba çarpmadan sonra ilk yardımıma gelecek olan kimdir. Şu bir eli kulağında yoldan geçmekte olan genç mi? Yoksa durakta oturmuş kabanına sıkı sıkı sarılan teyze mi? Ya da elinde ki sigara ile durağın yan tarafından demirine yaslanmış adam mı? Belki de korkmama sebep olan karanlık ara sokaklar boyunca beni takip eden siyahlara boyanmış mı?
Kim?
Eğer şansım yaver gider de çarpmanın etkisi ile savrulup bayılmaz isem görürüm, yardımıma ilk koşan hayırlı insanı. Yok, eğer gitmez ise de şimdiden ona kucak dolusu teşekkürler sunuyorum ilk geldiği için. Bir tahmin hakkım olacak ise, durağın direğine yaslanmış elinde ki sigarasının son demlerini tüttüren adamdan yana olurdu. Neden diye soracak olursanız hem daha yakın hem de gözlerimin ta içine bakıp 'Yazık olacak pek de gençmiş,' dediğini duyar gibiyim. Mırıldandım. Basit ama etkili birkaç kelime. 'Zaten ölmek için yaşıyoruz,' diye. Belki de tahminim yalan olacak. Çarpan şoför ilk yardımıma gelecek. Gerçi onunda gelmesi zaman alır. Sonuçta ilk şok anı denen bir şey var, adam çarptığından dolayı şoka girecek ve buda ona zaman kaybettirecek. Belki de bu düşüncem de tamamen yalan olacak. Neden mi? Ya şoför korku ve panikten dolayı kaçıp gitmeyi tercih ederse. Kesin öyle olur. Hiçbir zaman şanslı bir insan olmadım. Gözlerim karşı durakta kabanına sıkı sıkı sarılmış olan teyzeye kaydı. Oda şimdi tıpkı yanında ki adam gibi gözlerimin içine bakıyordu, gözlerinde tuhaf bir ifade oluştu, fakat o ifade saniyeler ile yarışırcasına bir anda kayboldu ve yerini dehşete bıraktı. Sanırım kaçınılmaz son için artık zaman geldi ve çattı. Teyzenin yüzünde ki dehşet ifadesine karşın yüzüme oturtmuş olduğum bir gülümseme ile karşılık verdim. 'Sorun yok teyze ben kabullendim biraz sonra olacakları sende kabullensen iyi olur.'
Gözlerimi kapattım, çarpışmanın şiddetine kendimi hazırladım. Üçten geriye saysam sanırım çarpmış olur. Üç saniye sonra bir ölüme şahit olacak bu koca şehir, hiç umurunda değilmiş gibi davranıyordu. Aslında oda haklıydı sonuçta kim bilir günde kaç ölüme şahit oluyordu.
Üç...
İki...
Bir...
Ve beklenen son...
*
Sevgilerle.
Gülsüm Ç.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Cage Before
WerewolfÖlüm korkusu saçan bir beden... O bedene ait intikam yemini etmiş bir ruh... Ve intikamı için aşka yenik düşmemeye karar veren bir adam... O Azrailin sağ kolu olan Çağrı KORKMAZ ! " Masum ve güzel olman senin için bir anlam ifade etmeyecek Ela! Ç...