2. BÖLÜM: PARDON

1.7K 323 60
                                    


2. BÖLÜM: PARDON

Acı, kimine göre bedenen iken, kimine göre ruhendir. Bedenimde ruhumda zaman ilerledikçe farklı acılara şahit oluyordu. Bedenin çektiği acı gün geçtikçe azalıp yok olmaya yüz tutarken, peki ya ruhun çektiği acı ne oluyordu? O da gün geçtikçe azalıp yok oluyor muydu? Yoksa ebediyen sürüp ruh yok olana kadar mıydı? Ruhen ve bedenen kalıplara sokacak olursak acıyı, iki kategoride de değerlendirmek gerekirdi. Acaba hangisi daha çok can yakıyordu? Buna karar vermek en az acıyı çekmek kadar zor. Biri bedenini yakıp kavururken diğeri içten içe ruhunu kara bir bulut gibi sarıp sarmalayıp bilinmezliğe itiyordu. Nerede ne zaman özgür olacağı bilinmeyen ruh acıları, ölümün gelmesiyle kurtuluş mu, yoksa yeni bir başlangıç mı oda işin meçhul kısmı. Peki ya benim çektiğim acının hangisi daha etkiliydi? Bedenen olan kolum mu yoksa ruhen olan özlem duygusunun baskın olduğu mu? Ruhum özlemle dolu acılarla boğuşurken bedenim aldığı her fiziksel acıyla nasıl mücadele edeceğini çoktan öğrenmişti. İki gündür yaşadığım bedensel acılar, ruhumun almış olduğu acıları yok sayıp krallığını ilan ederek hüküm sürüyordu.

Daha fazla tavanı izlemekle oyalanamayacağımı fark edince ayaklarımı yataktan sarkıtıp oturur pozisyona geçtim. Uyku mahmurluğunu üzerimden atmak, benim gibi uykuya düşkün olan biri için pekte kolay olduğu söylenemez. Dün erken saatte uyumama rağmen hala üzerimde garip bir şekilde yorgunluk vardı, sanki yıllardır uyumamışım. Çalışma masamın üzerinde Yiğit'in hediyesi olan çalar saate gözüm kayınca saatin henüz yedi olmadığını görmek benim açımdan büyük hüsrandı. Bu kadar erken kalkmak için ne günah işlemiştim? Günlük rutin işler, hayatın sıkıcı tarafını oluşturan basit kavramlar, her gün olması gerekenleri halletmek için önce küçük ama pek bir o kadar da sevimli banyomuzun yolunu tuttum. Depresif bir ruh hali bu gün benliğimi kuşatmış görünüyordu. Aynanın karşısında dakikalarca durup öylece kendimi izlemem de buna büyük bir kanıt olsa gerek. Gözaltlarım şişmiş sanki bütün gece ağlamışım gibi. Sağ elimi kaldırıp gözaltı torbalarımın üzerinde hafifçe parmaklarımı gezdirdim. Gerince yok olan, bırakınca tekrar yüzeye çıkan sevimli torbalarım belli ki bu günü benimle geçirmek için pek bir heyecanlılar. Şişliği biraz olsun indirebilmek adına musluktan akan soğuk su ile dakikalarca yüzümü yıkadım. Tamamen olmasa bile hafifletici boyuta getirdiği söylenebilirdi. Banyoda ki bütün işimi hallettikten sonra giyinmek için odama geri döndüm. Yarım saat içerisinde her şeyi halledip evden çıkmıştım. Kızların kahvaltıya beklememeleri içinde çıkmadan dışarıda bir şeyler atıştıracağıma dair not bıraktım.

Okula gitmek için saat henüz erken olduğu için sahile doğru yürümeye karar verdim, belki sahile karşı bir sıcak çay ve simitle kahvaltı etmek ruhuma acı veren özlemleri gideremez ama acıyı dindirmede bir ağrı kesici rolü oynayabilirdi. Herkesin kendini avuttuğu şeyler vardır elbette. Tıpkı bir etçi olan martıya simit atarak onu doyurmaya çalışmak gibi. Yalnızlığıma arkadaş olan koyunum bu gün belli ki uykuda kalmış. Onun yokluğunu fırsat bilen şeytani taraf mesaiye erkenden başlama gereği görerek "Bu gün okul var, bakarsın o çocuğu yine görürüz ne dersin?" diye düşüncelerime balıklama dalışa geçti bile. Beynimi düşünceleri ile kemirmeye devam ederken cevap verme gereği duymadan ileride simit ve çay satan tombul amcanın tezgâhına doğru yürümeye devam ettim. Liseye gitmekte olan iki genç simitlerini aldıktan sonra bende çay ve simidimi alıp tekrar geldiğim yöne doğru dönüp boş olan banklardan birine oturdum. Dumanı tüten çay ve taze simit geçmişten firar eden her bir anının üstüne serpilmiş susamlar gibi her aldığım küçük parçada elimde kalıyordu. Son kalan kırıntıyı da ağzıma atıp kalktım. İleride, küçük mavi elbisesi ile bir kız çocuğu gözüme çarpınca durup baktım. Yalnız başına sahil kenarında durmuş uçsuz bucaksız görünen denizi izliyordu. Bir adım sonrası serin sular olan, hiçbir güvenlik önlemi olmayan bu sahil onun için yeterince tehlikeli değil miydi? Peki ya annesi, babası neredeydi. Küçük bir adım minik bedenini alıp götürebilirdi. Etrafa bakındım, kız çocuğuna dikkat eden hiç kimseler yoktu. Herkes kendi işiyle meşgul, dünya yansa umurlarında olmayacak. Umursamamayı düşünüp arkamı döndüm, birkaç adım gittim. Gözümün önünde canlanan geçmişin anıları benim umursamaz biri olamayacağımı haykırdıkça kulak ardı etmenin iyi fikir olacağına kapıldım ve öyle davrandım.

Cage BeforeHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin