Kasım, Adile'yi çok nadir görmüştü. Dayısının kızı olduğu ve evleneceğine ihtimal vermediğinden isteme mevzuu gündeme gelene kadar hiç o göz ile bakmamıştı. Ailesine karşı çıkmayacağını ve bu nişanın bozulmayacağını anladığında daha fazla mücadele etmedi.
Baktı ki sevdiğini sandığı kızdan bir daha haber gelmedi, belki de ondan mücadele etmeyi bıraktı. Hatta büyük pişmanlık duydu. Sevda sandığı şeyin bir hevesten ibaret olup, bu yüzden boş yere olay çıkardığını aslında kendisi için uğraş vermeyen birine hiç değmediğini düşünerek pişman oldu. Bu pişmanlık onun için hayırlı oldu. Daha kolay unutabildi ve zihnini toparladı. Zaten Cevizli köyündeki işleri de bitmişti, tekrar görme şansı kalmamıştı. Çukurhisar kasabasına geri döndü.
Hafta sonu köyde bir yakınlarının düğünü vardı. O zamanlar düğünler kadın ve erkekler ayrı olmak üzere kadınlar evde erkekler dışarıda, yahut iki ayrı bahçede yapılır, orkestra-çalgı gibi şeyler olmazdı. Oyun havaları ve halay çekildiği esnada, oyun alanında bulunanlar hep bir ağızdan manileri, türküleri kendileri söylerdi. Genellikle ağır halaylar eşliğinde türküyü kim başlattıysa herkes ona eşlik eder bu şekilde eğlenilirdi.
Adile de düğün için ailesi ile Çukurhisar'a geldi. Hemsiye halasını yani müstakbel kayınvalidesini görmesi icap ediyordu evvela. Onları görmeden direk düğün evine gitmeleri ayıp karşılanırdı.Hemsiye'nin kızı Saadet ile arası iyiydi. Hem oradan onu da alıp beraber geçebilirdi düğüne. Kasım da evden çıkmaya hazırlanıyordu.
Haklarında hüküm verildikten sonra İlk kez gördü Adile'yi ve ilk kez ona kuzeni olmak dışında nişanlısı gözü ile baktı. Genç kız olup serpilmişti. O eskiden gördüğü küçük kız çocuğu yoktu karşısında. Baştan aşağı süzdü kızı.
Üzerine kendi diktiği beyaz, belden kuşaklı üstünde yoğun gümüş ve siyah dalga detaylı,kolları manşetli, eteği pileli, ayak bileğinden dört parmak yukarısına gelen uzunca bir elbise giymiş, başına beyaz oyalı bir yazma takmıştı. Ne de güzel yakışmıştı bu elbise ona. Bakışları yukarı doğru çıktığında kızın gözlerinde sabit kaldı.
Yüzü bembeyaz, gözleri iriydi. Kendisini beklenmedik anda görünce ve ona baktığını farkedince yanakları al al oldu. Bileğine nişanda geçirdikleri üç Adana burması bilezik, sağ yüzük parmağında ise ince düz desen alyansını takmıştı. Elleri zarif ve hareketlerinde utanmış vakur bir genç kız edası vardı. Daha önce nasıl farketmemişti ki bu güzelliği. Bakış açısı bu kadar önemliydi demek ki.
Adile, onunla göz göze geldikten sonra utanıp hemen içeri Saadet'in yanına geçti. Kasım'ın bakışları içinde tuhaf bir his oluşturdu, daha önce hissetmediği heyecan ve bu heyecanın verdiği korku. ilk defa onu böyle yakından görmüştü yada nişanlısı gözü ile ilk defa kendisine böyle baktı. Bunları düşünürken mutfaktaki işleri halledip halası, ailesi ve diğer misafirlere çay ikram etti Saadetle. Sonra diğer kızlar ve kadınlar ile beraber düğün evine geçtiler.
İçeride kadınlar dedikodu yapıp, kendi aralarında herkes ayrı bir ağızdan konuşurken, dışarıda erkekler eğlenmeye başlamıştı. Bir ses duyuldu. Kasım dışarıda ağır halay çekenlere türkü söylüyordu. Normalde maniyi başlatana eşlik edilirdi ama sesi o kadar yanık,güzel ve coşkuluydu ki başka seslerin söylediği esnada türküyü detone edeceği düşüncesi ile kimse katılmadı. Konuşma sesleri kesildi, kimin sesi olduğunu tahmin etmeye çalıştı kadınlar. Kasım'ın olduğunu anladıklarında nedense köyün genç kızları Adile'ye bakıp gülüştüler. Adile yine utandı ve bir şey diyemedi. Şükür ki kadınların eğlencesi de başlayınca bu olay kısa sürdü, gözler üzerinden gidince rahatladı.
Saadet sürekli ona abisi hakkında ne düşündüğünü soruyordu. Ondan hoşlanıp hoşlanmadığını, neden hiç buluşup konuşmadığını, nişanlılık sürecinin eşlerin birbirlerini tanımaları için iyi bir fırsat olduğunu, sevdiği insanla konuşması gerektiğinden bahsediyordu. Halbuki küçüklüğünden beri günah diye öğretmişlerdi. Ayıptı böyle şeyler ona göre. Hem Kasım'la bir araya gelse ne konuşacaktı ki, aklına hiç bir şey gelmiyordu. Daha önce kimse ile konuşmadı.
O da çok utandığını, nasıl konuşacağını bilmediğini söyledi. Bunların karşısındakini tatmin etmediğini farkettiğinde hem bir görüşmüş olsa Enver amcasının duyduğunda çok kızacağını bahane etti. Saçma da olsa o an aklına bu gelmişti. Ara sıra abisiyle de böyle konuşup nabzını yoklardı. Saadet bir ara ortadan kayboldu.
Kasım çağırtmıştı Saadet'i. Adile ile bir kez buluşup konuşmak istiyordu fakat kendisi tek başına yapamazdı bunu. Kardeşi bir yolunu bulmuştu bile. Ona eve gitmesini kendisi halledeceğini söyledi. Geri Adile'nin yanına döndüğünde evde bir şey unuttuğunu, yalnız gitmek istemeyip onunla beraber gelmesini istedi. "Abimle bir kere konuşsan" dese kabul etmeyeceğini biliyordu.
Beraber eve doğru yürüdüler. İçeri girdiklerinde Adile, Kasım'ı gördüğü anda geri çıkmak istedi. Kapıda beklemenin onun için daha doğru olacağını düşündü. Saadet bir şey olmadığını, kendisi ile konuşmak istediğini söyleyip içeride durmasını rica etti. Odanın köşesine geçip oturmasını istedi. Saadet'in de yanında duracağını zannederek köşeye sedirin üzerine oturdu. Kasım odaya geldiğinde Saadet "Siz burada konuşun çifte kumrular ben rahatsız etmeyeyim" diyerek odadan çıktı ve kapıyı kilitledi.
Adile ne kadar vursa da açmadı. Çok kızmıştı arkasından böyle bir oyun çevirildiği için. Kasım ona kötü bir niyeti olmadığını, ne yapsa da Sadet'in açmayacağını ve oturması gerektiğini sadece konuşacağını söyledi. Adile bir müddet daha kapıyı açması için Saadet'e seslendi. Hiç hoşlanmadığını, böyle şaka olmadığını söylerek kızdı. Sonra elbet sonunda kapıyı açacağı düşüncesi ile kenardaki sedire geçti. Çok kızgın, stresli, heyecan ve korku içerisindeydi.
Yanında duran kırlenti kucağına aldı. Arka yüzü üste gelmişti yastığın. Kenarındaki dikiş sökülmüş içindeki sünger gözüküyordu. Kasım bir şeyler konuşuyordu ama kız süngere bakıyordu. Kandırıldığını düşündü. Neden konuşmadığını biraz bişeyler anlatmasını ve bugün çok güzel olduğunu söyledi Kasım. Güzel olduğunu ondan duymak hoşuna gitmişti ama o an onu düşünmek istemedi ve o kızgınlıkla, rızası olmadan böyle bişey yapmalarının hoş olmadığını, kendisi ile konuşmak istemediğini, burada olmalarının yanlış anlaşılacağını söyledi. Kasım: "İsterse yanlış anlasınlar, biz nişanlıyız kızım, şurada iki muhabbet edeceğiz altı üstü" dedi. Bu rahatlık onu rahatsız etmişti. "Seni Enver amcama söyleyeceğim" dedi. Sonra neden böyle söylediğini düşünerek sustu. Kasım bu söz üzerine çok güldü.
O konuşmaya devam etti, ama Adile dinlemiyor ve kapının açılmasını bekliyordu. Konuşturmaya çalışıyordu nişanlısını ama inat etmişti hiç bir şey konuşmadı. Kucağındaki kırlentin yırtık köşesindeki süngeri yırtıp parmağı ile eşeleyerek kopartmıştı o stres ile. Nihayet kapı açıldı ve koşarak odadan çıktı. Saadet ile bir müddet konuşmadı.
On beşinde bir kızdı. Gençti, serpilmişti fakat ruhu çocuktu. Daha evvel kimse ile bir mubabbeti olmamıştı, bilmiyordu ki ne yapması, nasıl davranması gerektiğini. Masumane birden öyle davranıvermişti. Zamana bırakmak gerekliydi belki. Elbet bir gün alışacaktı.
Bu onların nişanlı iken ilk ve tek buluşmaları oldu..
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ANNEMİN HİKAYESİ 🥀 (Gerçek Yaşanmış)
Phi Hư CấuAllah'ın rahmetinin en güzel tecellisidir anne.. En çok onlar sever, en çok acıyı da onlar çeker. Her fedakarlıkta bulunurlar evlatları için. Her annenin vardır bir hikâyesi. 🌿 Bende annemin hiç bir kurguya yer verilmeyen hikayesini yazıyorum. 🌾...