35. Bölüm: Sefalet İçinde!

211 3 0
                                    

İnsanoğlu geriye baktığında nasıl yaşadığına değil ne yaptığına bakar.

Güneyde Herakles'in başkentinin batı kısmında her ne kadar yaşam halk için normale dönse de, başkent kuşatması akıllarında unutulmayacak bir durum yaratmıştı. Herakles'in başkenti olan altın şehrin merkezi, zenginlerden oluşuyordu. Altın meydanını çevreleyen evler soylulara aitti. Başkentin batı yakası tam aksine yoksulluk oranının en fazla olduğu bölgeydi. Batıdan yapılan kuşatma bu durumu daha kötüye sürüklemişti. Yine de Herakles'in halkı diğer uluslara göre üst düzey yaşama sahipti. Eleno kıtasının en büyük hastanesine, en güçlü ordusuna ve bugüne kadar hiçbir ordu tarafından geçilemeyen altın sura sahiptiler. Batı halk yanmış evlerini kış gelmeden onarmaya çalışıyordu. Tuana'nın alevli mancınıkları şehrin batı yakasını harabeye çevirmiş olsa da Gardinel tarafı daha vahimdi.

V. Aruzen, Gardinel'i fethetmeden önce Gard liman kenti Eleno'nun ticaret merkeziydi. Kukla şehrinden çıkan tüccarlar, gemilerle ilk önce Herakles'e oradan Gard liman kentine gelirdi. Hatta dere beyliklerin de yaşayan köylüler sandalla Gard limanına yanaşır, deri ve tahıl ürünü satardı. Bu durum eski günlerine dönmek isteyen Gard halkı için tam anlamıyla imkansızdı. Gard halkı bir tek ekmeye bile muhtaç hale gelmişti. Eskiden olduğu gibi isyan başlatacak kimsenin gücü kalmamıştı. Bir umut kendileri gibi olan Guren'i Herakles'in başına getirmede yardımcı olmuşlar ama yine de sonuç değişmemişti. Guren, söz verdiği halkına en ufak bir yardım dahi yapmamıştı. Gard halkı umutlarının son zamanlarını yaşıyordu ve açlıktan ölmemek için dua etmeye başlamışlardı. Gard halkının çoğunluğu dinlere inanmıyordu, hatta V. Aruzen'in Gardinel'i işgal etmesinin asıl sebebi buydu. Güneş rahiplerinin baskıları sonucu işgal girişimine başlamıştı.

Sabahın o buruk kokusunu alan ve Gardinel'in mermer zeminlerin de açlıktan ölen halk, altın ordunun ayak sesleriyle uyanmıştı. At arabaları, altın ordu eşliğinde Kaima krallığından getirilen elmasları altın şehre taşıyordu. Onlarca içi elmas dolu at arabaları, açlıktan ölmek üzere olan halkın önünden süzülen kuş misali gibi geçiyordu. At arabasının biri yerde ki çıkıntı zemin yüzünden taşıdığı elmasları yere dökmüştü. Açlıktan ölmek üzere olan halk yere dökülen elmasları almak için hayatlarını riske atmıştı. Her biri ceplerine doldurdukları elmaslarla birlikte kaçmak isterken altın muhafızlar kılıçlarını çekti. En ufak bir parçası bile hayatlarını sürdürmeye yeter artardı. Gardlılar muhafızlara aldırış etmeden toplamaya başlamıştı. Muhafızlar da öldürmemek için direniyorlardı. Muhafız komutanlardan biri askerlerine döndü.
" Öldürün! Yoksa Kral Guren bizi öldürür." diye bağırdı. Muhafızlar bedenen zayıf olan insanların arkasından kılıçlarını geçirmişti. Durumu izleyen diğer insanlar muhafızların önüne atladı ve Gardinel'in merkezi bir anda savaş meydanına döndü. Silahı olmayan, açlıktan neredeyse kemikleri gözüken halk, son nefeslerini altın muhafızlara karşı veriyordu. Durum o kadar iç karartıcıydı ki muhafızlardan biri yerde ki çocuk cesedini farketti. Etrafına baktığında silah arkadaşları vahşi barbarlar gibi sivil halkı öldürüyordu. Mermer zeminin üzerinde yankılanan toynak sesi savaşı bölmüştü. Atın üzerinde ki kişi, altın ve gümüş zırha sahipti. Kırmızı bir pelerini vardı, kılıcı sıradan askerlerden farklıydı. Atın üstünden indiğinde kalın zırhlı ayakkabıların çıkardığı ses, sessizliğe sebeb olmuştu. Yüzünde neredeyse kırışıklık yoktu siyah dalgalı saçlara, yeşilimsi göz rengine sahipti. Altın muhafızlar konvoyu koruma düzeni almışlardı. Attan inen kişi, muhafızlarla Gard'lılar arasında duruyordu. Gard'lılardan biri " bu Sonas!" diye bağırdı. Halk bir anda sakinleşmeye başladı. Sonas, ilk önce yerde yatan onlarca ölmüş insanlara baktı ve daha sonra konvoyu koruyan altın muhafızlara doğru başını çevirdi. Yüzünde sert bir ifade yer alıyordu. Bağırdığın da bütün muhafızlar titremeye başlamıştı.

Gölgelere HükmedenHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin