𝚈𝙴𝙳𝙸

1.2K 80 157
                                    

(Bi' hatırlatma yapacağım. Işık'ın içtiği zaman okul zamanıydı ve Sinan'ın yanına gittiğinde okul yeni bitiyordu. Sonra uyudular falan yani uyandıklarında akşam oluyor bunu söyleyeyim dedim.)

Işık daha gözlerini açmadan başındaki keskin ağrıyla inledi. Neden başının ağrıdığınu hatırlayınca lanet okudu. İçki içmemeliydi, hiçbir faydası yoktu işte. Muhtemelen odasında ağlamaktan uyuyakalmıştı, hatırlayamıyordu bile. Boşuna demiyordu Sinan'a "İçme şu zıkkımı!" diye.

Boğazının yandığını hissedince yutkundu Işık ama işe yaramadı. Büyük ihtimalle bu da içkiden dolayı olmuştu. Su içerse geçeceğini düşündü ve her zaman başucundaki komidinde duran suyuna uzandı. Ama eli boşluğa düştü. Ne şişe oradaydı, ne de komidin.

Neler olduğunu anlamayarak gözlerini açtı yavaş yavaş. Önce karanlık hücum etti gözlerine. Sonra yavaş yavaş alışmaya başlayınca komidinin olması gereken yere baktı. Gerçekten yoktu.

Yatağın şeklinin değişik olduğunu fark etti. Yoksa... Eda'larda mı kalmıştı?

Diğer tarafına dönünce yanındaki erkek bedenini görmesiyle korku dolu büyük bir çığlık attı Işık. Neredeydi böyle, bu adam da kimdi?

Sinan aniden duyduğu Işık'la sıçradı ve yataktan düştü. Sırtını tutup yerde oturur pozisyona geçerken, Işık da yüzünü seçemediği çocuğa bakıyordu korkuyla.

Yatağın kenarından kafasını kaldırarak bakan Sinan panikle "Ne oldu Işık?!" diye sordu.

Işık bu tanıdık sesle beyninden vurulmuşa döndü. "Sinan?!"

Kafası çok karışmıştı. En son içtiğini hatırlıyordu. Sonra da Eda ile bir şeyler konuşmuşlardı. Gerisi yoktu. Sinan'ın evinde, Sinan'ın odasında, Sinan'ın yatağında Sinan'la beraber ne yapıyordu?

"Efendim?" dedi Sinan gözlerini ovuştururken.

"S-Sinan..." Işık etrafı gösterdi ve sormaya korktuğu şeyi sordu. "Ne oldu böyle?"

Işıklar sönük olduğu için ikisi de birbirinin mimiklerini göremiyordu. Bu Sinan'ın işine geliyordu çünkü şuan korkuyordu. Işık'ın olanları unutmuş olabilme ihtimalinden çok korkuyordu.

"Hatırlamıyor musun?" dedi sesini zar zor çıkararak.

"Ben.. Buraya ne zaman geldiğim ve ne olduğu hakkında hiçbir fikrim yok." İşte Sinan'ın yıkılmasını sağlayan cümleydi bu. Duymaktan korktuğu cümle.

Sinan hiçbir şey söylemeden ayağa kalktı ve odadan çıkarken ışığı yaktı. Arkasında gerçekleri öğrenmekten çok korkan ama aynı zamanda öğrenmezse rahat edemeyeceğini bilen kızı bırakarak lavaboya gitti.

Yüzüne birkaç kez su çarptı. Uykusunu açmak için değildi bu, kendine gelmesini sağlamak içindi. Akan suyu izlerken gözlerini çeşmenin üst tarafında duran aynaya çevirdi. Kendi yansımasıyla bakıştı.

Ne sanmıştı ki? İlk defa deli gibi içip sonra da olanları hatırlayacak mıydı Işık? Bu kadar dayanıklı değildi vücudu. Sinan alışmıştı mesela. Sürekli içtiği için artık çok da etki etmiyor gibi geliyordu bazen. Sinan şakaklarını ovarken su akan çeşmeyi kapattı derin bir nefes aldı.

Lavabodan çıkıp Işık'ın yanına geldi. "Eve bırakayım seni. Saat daha geç değil, annen çok kızmaz herhalde. Bir şeyler uydurursun."

Işık kafasını salladı. "Sinan... Şey—"

"Merak etme, korktuğun gibi bir şey olmadı." dedi Sinan gözlerini kaçırarak. Beni öptün o kadar. "Sen Eda'yla içmişsin herhalde biraz. O da anneleri eve geliyor, seni öyle görmesinler diye bana getirdi seni. Senin evine götürse annene hesap veremezmişsin, öyle dedi." Ensesini kaşıdı Sinan. "Seni ayıltmak için kahve yapmaya gittiğimde uyuyakalmıştın. Uyandıramayınca seni buraya getirdim." Gözlerini kaçırdı. "Ben de yorulmuşum biraz, yanında uyumuşum yanlışlıkla. Kusura bakma."

Söylediği yalanlara kendi bile inanamazken Işık'a bakmaya cesaret edemiyordu. Eğer Işık bunlara inanırsa oyunculuk işini bir düşünmeliyim, diye geçirdi içinden.

"Ha, tamam.. Önemli değil bu arada." Işık hafif kızarırken hâlâ üzgündü, Sinan'ın dilediği özrü hatırlamıyordu sonuçta.

Işık yavaşça yataktan kalktı ve odanın kapısında duran Sinan'ın yanından geçerek lavaboya girdi.

Sinan ise duvara yaslanmış, düşünüyordu. O kadar derin düşünüyordu ki, lavabodan çıkmış kendisine derin derin bakan Işık'ı ancak sonra fark edebilmişti. Işık fark edildiğini görünce hemen arkasını döndü ve dış kapıya ilerledi. "Ben gideyim artık."

Tam kapıdan çıkarken Sinan aklına gelen şeyle kızın kolundan tuttu. Işık şaşkın şaşkın Sinan'a bakıyordu. "Şey... Özür dilerim Işık. Çok kırdım seni."

Işık karşısındaki kedi yavrusuna baktı. Hep böyle tanımlamıştı Sinan'ı, kedi yavrusu. Yardım kabul etmeyen ama yardıma muhtaç olduğunu da saklayamayan kedi yavrusu.

"Önemli değil." dedi Işık gülümseyerek. Tam arkasını dönüyordu ki Sinan'ın sesiyle tekrar durdu.

"Ben bırakayım istersen seni. Ne olur ne olmaz, it kopuk dolu ortalık."

Işık Sinan'ın söylediklerine güldü. "Zahmet olmasın ya. Ben giderim boşver."

"Ne zahmeti ya saçmalama." Sinan Işık'la yürümek için ne kadar hevesli olduğunu belli etmemeye çalışarak dudağını ısırdı ve kapıyı çekip kilitledi.

Işık'la beraber yürürlerken konuşmuyorlardı hiç. Işık sessizliğe dayanamıyordu. Mutlaka konuşmak istiyordu, insanlarla düşüncelerini paylaşmak, onların düşüncelerini öğrenmek, laflamak, eğlenmek istiyordu. Hele de karşısında Sinan olunca hiç susası gelmiyordu ama utanıyordu işte.

"Teşekkür ederim." dedi sonunda sessizliği bozarak. Sinan kaşlarını çatıp baktı kıza. "Yani, benimle uğraşmak zorunda kaldın. Yapmayabilirdin de."

Omuzlarını silkti. "Önemli değil. Görevim sayılır." Sonra söylediği şeyin saçmalığıyla gözlerini kaçırıp çenesini kapattı.

"Görevin mi?"

"Yani, sen sürekli bana yardım ediyorsun. Benim de sana etmem gerekir diye düşündüm. Yanlış mı düşünmüşüm?"

"Çok tatlı düşünmüşsün. Ama ben hiçbir şeyi karşılıklı yapmıyorum Sinan. Benim yaptıklarımı ödemeye çalışmak gibi bir salaklık yapma sakın." dedi Işık evlerinin olduğu sokağa geldiklerinde.

"Neden Işık?" dedi Sinan derin derin bakarak. "Neden karşılıksız yapıyorsun her şeyi?"

"Her insanın bunu hak ettiğini düşünüyorum çünkü."

"Bence saçma. Her insan hak etmiyor. Ben hak edecek ne yaptım mesela?" dedi Sinan çatık kaşlarla.

Var oldun, yetmez mi?  "İyi bir insansın. Bu yeterli benim için."

"Bunu nereden biliyorsun? Sana ne iyiliğimi gördün?" dedi Sinan o güne kadar kıza yapmadığı iyiliklerin pişmanlığıyla.

"İyi bir insan olman için illa bana iyilik yapmana gerek yok Sinan. Her gün sokaktaki hayvanları beslemen de yeterli mesela. Ya da yolda gördüğün yaşlılara yardım etmen." İç çekti Işık. "Daha bir sürü sayarım ama eve gitmem gerekiyor. Yarın görüşürüz."

Sinan arkasını dönmüş kızın elinden tuttu durması için, dudaklarını araladı. "Sen bütün bunları nerede—"

Kızın gözleri kocaman açıldı. "Sinan ellerin buz gibi!" Hemen küçük çantasını araladı ve her zaman yanında taşıdığı parmak aralıkları olmayan eldivenleri çıkarıp Sinan'a uzattı.

Sinan ise kızın hâlâ onu düşünüyor olmasına inanamıyordu. Bu kalbi nasıl da üzebildiğini düşünüp bir kez daha küfretti kendine içinden.

"Ama of Sinan, çocuk gibisin ya!" Kız bıkkınlıkla çocuğun ellerini tutup eldivenleri geçirdi. Biraz küçük gelse de Işık'a çok tatlı gelmişti bu. "Yarın görüşürüz."

Sinan lacivert eldivenli ellerini salladı. Konuşamayacak kadar etkilenmişti.

Işık ise kendini çok güzel hissediyordu. Artık sevdiğinde ona ait bir şey vardı. Onu sevmese bile kendisini hatırlamasına sebep olacak bir şey...

𝑈𝑐̧𝑢𝑟𝑢𝑚 ✤Işık & Sinan✤Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin