22. Bölüm

849 91 31
                                    

Yere çarpan telefon Zeus'un kendisine gelmesini sağladı. Aldığı haberle beyninin bulandığını fark etti. Yine oluyordu işte. Yine kaybediyordu onu. İki sene önce olan şey şimdi de oluyordu.

Ayakları tutmadı bir an. Yere düşecek gibi oldu. Masadan aldığı destekle ayağı kalkarken beyninin alarmlar vermeye başladığını hissetti. Gitmesi gerekiyordu. Belki de son kez görmesi gerekiyordu.

Departmandan çıktığı gibi Seoul Hastanesine geldi. Kapıdan içeri girdiği gibi gözünden akan yaşlarla danışmaya gitti. Hıçkıra hıçkıra, kardeşinin ismini verdi. Ameliyatta olduğunu öğrenince asansöre binerek ameliyathanenin olduğu kata bastı. Yerinde duramıyordu. Ellerini saçlarına daldırıp sertçe çekerken hiçbir şey düşünemiyordu. Onu kaybederse ne yapacağını, ailesine nasıl haber vereceğini düşündü. Yapamazdı, buna gücü yetmezdi.

Asansörün açılan kapısından dışarı çıktığında hızla koridorda koşmaya başladı. Karşısına çıkan yol ayrımından sağa döndüğünde gözüne çarpan ilk şey beyaz gömleği kanlar içinde olan Yoongi olmuştu. Güçlü bir hıçkırık kaçtı dudaklarının arasından.
Ameliyathanenin önünde bekleyen herkes, duyduğu hıçkırık sesiyle Zeus'a dönerken Jungkook ve Taehyung'un bir kez daha gözleri dolmuştu.

"Ne oldu ona? Bu, bu onun kanı mı yoksa?" Zeus, Yoongi'nin üzerindeki gömleğe baktı.
Yoongi dolan gözlerini Zeus'a çevirdi. Güçlükle başını salladı. Yıkıldı Zeus. Dizlerinin bağı çözüldü. Kendini yere bırakırken kardeşinin adını sayıklıyordu.
"Dinlemedin beni. Neden dinlemedin beni? Neden bir kez olsun sözümü dinlemedin?!"

Bağırışları koridorda yankılanırken Yoongi yavaşça Zeus'un karşısında, onun gibi diz çöktü. Zeus'un başını kendi omzuna yaslarken onun da sol gözünden bir damla göz yaşı firar etmişti.
Zena'nın, sertçe yere yığılışı aklından bir türlü çıkmıyordu. Karşısında hareketsiz bir şekilde yerde, kanlar içinde yattığı o anları bir türlü unutamıyordu. O kadar kötü bir histi ki bu, sevdiğiniz birinin tam karşınızda vurulup, ölümle yüz yüze gelmesi...

Yoongi ise bu hissi iliklerine kadar yaşamıştı, istemeden de olsa.

Aradan hiç abartısız dört saat geçmişti. Zeus ne kadar zor bir ameliyat geçirdiğini anlayabiliyordu. Zena'nın içeride nasıl bir savaş verdiğini. Tıpkı iki sene öncesi gibi. O hastane odasında onu tek başına bıraktığı için kendinden yeterince nefret ediyordu. Ancak bu sefer yanında olacaktı. Bırakmayacaktı onu.

Ameliyathanenin kapısı açılıp, Park Jimin'in çıktığını gördüklerinde hızla ayağı kalkarak merakla ne diyeceğini beklemeye başladılar. Jimin derin bir nefes aldı. Maskesini çıkarırken hafifçe gülümsedi.
"Kritik anı atlatabildik. Mermi bir yerden girip, başka bir yerden çıktığı için midesine ve birkaç omurgasına zarar vermiş. Geldiğinde iç kanaması olduğunu söylemek zorundayım."

Bir anda durdu, Jimin. Bakışlarını kendisine merakla bakmaya devam eden insanlarda gezdirdi. Nasıl söyleyeceğini bilmiyordu.
Özellikle de Zeus'a.

"Biraz sonra yoğun bakıma alınacak ve ne yazık ki hayatî tehlikesi devam ediyor. Yerinizde olsam..." Zeus'un, ağlamaktan koyulaşan yeşil gözlerini görünce sustu. Bakakalmıştı öylece. Ne diyeceğini bilemedi.
Hızlıca arkasını dönüp gitmeden önce son sözlerini söyledi.
"... yerinizde olsam kendimi olabilecek en kötü şeye hazırlardım."

İşte yine olmuştu. Hastane koridorunda kocaman, derin bir sessizlik yer edinmişti. Bu bir ilkti. İçlerinden birini bu denli yaralı gördükleri bir ilk. Zena'nın ne kadar güçlü olduğu ya da olabileceği bilinmiyordu. Çünkü daha onu tanımaya fırsatları bile olmamıştı.
Zeus hariç.

Slutty Detective || Min YoongiHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin