2. Bölüm: Pusula ve Gemideki kız

75 14 16
                                    

Selamlar!! Ben geldim.

♪♫♬

Karanlıkta yürümekten korkan sarsak adımlarımın pusulasıydı, külleri.

Pusulasını kaybetmiş bir kaptandım ben, karanlık sularda kulaç atarken onu görmüştü harelerim. Küllerinden başka bir pusula olmazdı, benim kalbime. Çürük kalbim ne hakla onu alabilmişti küflü duvarlarına? Zemheri soğuğunda günahların açık kartlarla oynandığı şafakta kucaklamıştı işe yaramaz bedenimi. Bir ateş yanmıştı, o ateş tek beni yakmıştı. Onun yanmaması için tek kişilik bedende iki ateş taşıyordum. Bundandı bitmez tükenmez günahlarım.

Şafak sökeli iki soluk olmuştu, turuncu ışıklar odamın duvarlarına vuruyor, karanlıktan arındırıyordu. Odamın tavanında uzun süredir olan bakışlarımı çekip yataktan doğruldum. Saat daha çok erkendi fakat gece eve geldikten sonra uyumaya çalışmış, yatakta kıvranıp en sonunda da kalkıyordum. Adımlarımı banyoya çevirip içeriye girdim. Şık siyah- beyaz ambiyanslı banyo fazla abartılıydı evin her köşesinde olduğu gibi. Üstümdeki dünden kalma kıyafetleri çıkarıp sepete attım. Düzenli biri değildim, dağınık olmayı seviyordum. Timur'un evinde dağınık olmak büyük bir sorundu, Timur disiplin ve düzen adamıydı, asla kusur görmek istemezdi. Ben baş kusur olarak hayatını işgal ediyordum, bundan rahatsız değildi sanırım. Rutin işlerimi halledip banyodan çıktım. Büyük dolabımın kapılarını açıp boş gözlerle dolabıma bakındım, siyah dizimin iki parmak üstünde biten ince askılı, düz elbiseyi alıp iç çamaşırlarımın üstüne giydim. Hafif sırt dekoltesi dışında hiçbir detayı yoktu, sade ve şıktı. Elbisenin hizzasında biten gri kabanı alıp yatağın üstüne attım. Maykaj aynamın üstünde duran kapatıcıyı koyu halkaların kuşattığı göz altıma uyguladım. Makyaj yapmayı sevmesemde göz altlarım için mecburdum. Dudak rengimin iki ton koyusu olan ruju dolgun dudaklarıma sürüp tarağımı kavradım. Düz saçlarımı hızla tarayıp açık bıraktım, düz olmaları beni kurtarıyordu. Yeni postallarımı ayağıma geçirdim. Odamdan çıkıp merdivenlere yöneldim, kahvaltı ve akşam yemeklerine katılmak zorunluydu. Bu evin kuralları vardı, dışına çıkılmazdı ,çıkılamazdı, Timur'un disiplin anlayışına biraz(!) şiddet kaçınca kurallar kaçınılmaz olmuştu. Yemek salonuna girince herkesin masadaki yerini aldığını gördüm. Bende yerimi alınca bakışlar bana döndü.

"Günaydın Asi'm" diye şakıdı karşımda oturan Âlâ. Yüzünde eksik etmediği gülümsemesi vardı, bende onun sıcak tavrına nazikçe gülümseyip sakince konuştum.

"Size de günaydın." Sözüm bittiğinde gözüm Sıraç'a takıldı, göz altları mosmor olmuştu, beyaz teni oldukça solgun gözüküyordu. Büyük ihtimalle gece boyunca içmişti, kendine bunu yapmasına sinirle dudaklarımı dişledim. Ecmel ile kavgası yüzünden bu haldeydi, iki tarafta da değer verdiğim insan vardı fakat bu olayda Sıraç haksız gibiydi. Elindeki çatalıyla tabanındaki peyniri eşeliyip duruyordu, bizi duyduğuna bile emin değildim.

Sakince portakal suyumu içip tabağıma koyduğum kahvaltılıkları yerken Timur'un soğuk ve ciddi sesi odayı doldurdu.

"Âlâ bugün şirkete gelmeni istiyorum." Dediği şeyler odaya bomba etkisi yarattı. Âlâ içtiği portakal suyunu püskürtmekten son anda kurtuldu,elini ağzına kapatarak ardı ardına öksürdü.

"Ba-baba sen ciddi misin?" Dedi öksürmelerinin arasından. Timur 'dalga geçer gibi bir halim mi var?' Bakışı attı oğluna. Âlâ sonunda öksürmesini durdurup gergince sandalyesinde dik pozisyona geldi.

"Peki gelirim de ben ne işe yarayacağım ki?" Dedi gergince.
Timur kahvesinden yudumlayıp sakin bir hareketle masaya bıraktı bardağı.

ASİ: Ruh KefeniHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin