'Bir zamanlar her şeye sahiptik.'
<><><>
Ona doğru bakan kızgın gözlere bir anlam veremiyordu hala Elena. Eve zamanında gelmişti. Acaba okulu ektiğini okuldan mı haber vermişlerdi?
Salona doğru yürüdü. Herman ondan biraz sonra girdi salona. Aynı soğuklukla Elena'ya bakıyordu. Lafa nasıl gireceğini bilemiyordu. Hala duyduklarını kabullenebilmiş değildi. Derin bir nefes aldı. Basitçe bir soru sormak istedi. Durumun ciddiyetinin aksine, basitçe. Duyduğu korkunun, stresin, öfkenin aksine. "Bana neden yalan söylüyorsun Elena?"
Kaşlarını çattı Elena. "Ne yalanı?"
"Elena basit bir soru sordum. Ve cevabını biliyorum." İçindeki öfkeyi bastırmaya çalışarak devam etti. Ama Elena tedirgin olmaya başlamıştı. "Ama doğru cevabı senden duyacağım." Gözlerini kaçırdı Elena. "Neredeydin Elena?"
Derin bir nefes verdi Elena. "Okulu ektim evet. Arkadaşlarla sinemaya gittik." Profesyonel bir yalancı olduğunu sanıyordu. Öyleydi. Henüz pek açığa çıkan yalanı olmamıştı.
Herman ona baktı. "Elena..." Bu genç kız onun küçük Elena'sı mıydı hala? Elena ona ne zamandan beri yalan söylemeye başlamıştı? "Kızım. Bu dünyada senin asla kötü olmamanı isteyen sadece tek bir kişi var. Ve o..."
"Benim." Ona saşırmış gözlerini çevirdi Herman. Kendinden emin bir şekilde çıkmıştı Elena'nın sesi. Ama kendinden emin olduğu pek söylenemezdi. "Çünkü ben... Kendime asla yalan söylemem."
Kaşlara gevşedi. Beklemediği bir cevaptı. "Elena ergenliğini anlıyorum. İnsanlara güvenmekte problemler yaşaman normal ama ben senin baban..."
"İnsanlara güvenmekte problemlerim yok. Sana güvenmediğimi falan da söylemedim." Herman'a baktı. Gözlerine baka baka yalan söylerken yapılan en zor şeydi bu belkide. "Ama sen bana güvenmiyorsun. Sinemada olmadığımı gözlerinle gördün mü ki bana sanki sana yalan söylüyormuşum gibi davranıyorsun?"
Bella yalan söylemiş olabilir miydi? Elena doğru söylüyor olabilir miydi? Kendi öz kızına güvenmek yerine bir Colin'in lafına güvenmesi ne kadar mantıklıydı? Elena adımlarını salondan odasına yönlendirirken bu sorularının tek bir şekilde yanıtlanabileceğini biliyordu. Sordu. "Bir Walker'la Nevona'nın Kalbinde ne işin vardı Elena?"
Elena'nın gözleri kocaman açıldı. Donup kaldı olduğu yerde. Arkasının dönük olmasına şükrediyordu. Yutkundu. Nereden biliyordu. Ve Walker kimdi? Blue bir Walker mıydı? "Ne?" Arkasını döndü.
"Okuldan kaçıyorsun. Bir Walker'la Nevona'nın kalbine gidiyorsun. Yalnız başına. Saatlerce orada duruyorsunuz." Elena'nın şaşkınlığı söylediklerinin doğru olduğunun kanıtıydı bir nevi. Sinirle göz devirdi. Kızı ona artık rahatlıkla yalan söylüyordu ama şimdi daha önemli bir sorunu vardı. Cole Walker. "O bölge lanetli Elena!"
"Lanetli mi?" Yerden uzun süredir kaldıramadığı gözleri birden cesaretle Herman'ınkilerle buluştu. "Öylesine duran bir araziyi lanetleyecek kadar kafayı ne zaman çektiniz Nevona halkı olarak acaba?"
"Laflarına dikkat et!" Elena umursamamış gibiydi. "Lanetleyen şey biz değiliz! Olaylar! Bir bildiğimiz var ki konuşuyoruz!"
"Olayları başlatan ne peki? Yine insanlar! Lanetleme saçmalıkları da onların sakladığı sırların üstünü örtme bahanesi işte."
"Ne saçmalıyorsun sen?"
"Doğruları söylemek ne zamandan beri saçmalık oldu baba? O bölgede savaşıldı diye insanları korkutup kaçırmak en baştakilerin saçma salak bir oyalama sanatı değil mi?"
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Nevona
Short StoryElena annesini çok küçükken kaybetmiş ve bakıcısı Tina tarafından, Babasından uzak bir yerde büyütülmüştür. Ama olağanüstü özelliklere sahip olan bu genç kız bir gün okuluna devam etmek için babasının yanına Nevona'ya taşınacaktır. Annesini kaybett...