Bölüm 3 - Tuna Aydın

4 3 0
                                    

 Tuna Aydın, adının getirdiği yükümlülükten dolayı aydın bir insandı. Aydın bir şahsiyet olduğundan dolayı vaktinin çoğunu kütüphanede geçirirdi. Hangi kütüphane olduğunu sorgulamadığımız bu kütüphanenin tek belirgin özelliği büyük olmasıydı. Büyük olmasının yanı sıra Reyhan'ın evine yakın olan bu kütüphane, Reyhan'ın onu ve Süreyya'yı buraya getirmesinin sebebiydi. Elbette başka sebepler de vardı. Çünkü bilirsiniz, bir şey asla bir sebepten dolayı yaşanmaz. Görünmeyen birçok etken, olay, durum, düşünce ve irade vardır. Burada iradesi dışında bulunan tek kişi ise o idi. Süreyya bunun bilincindeydi. Reyhan bunun bilincindeydi. Tuna ise bunun bilincinde olacaktı.

Tuna yaşananlardan haberdar değildi. Çünkü o zamanlar haberdar olmasına gerek yoktu. Süreyya onu haberdar etmenin onu ürküteceğine inanırdı. Haklıydı da. Eğer o gün, o saatte aydın bir insan olan Tuna Aydın birazdan göreceği insanın önemini anlasa, ne kadar çok şeyin yaşandığını hatırlasa ve bunların mantıklı olduğunu düşünse yapısı gereği aynı Tuna Aydın olmazdı. Göreceği insanın önemli ya da önemsiz olması bu hikayede hiç önemli değildi. Ama önemli olmaması da önemli değildi. Kafası karıştı, düşünmeyi bıraktı. Hatırlaması lazımdı. Süreyya olacakların farkındaydı.

Reyhan kitap ödünç almak için ortadan kaybolmuştu. Süreyya bir köşede oturuyordu. Süreyya'nın bakışları onu rahatsız etti. O ve Süreyya çok zıt karakterlerdi. Zıt karakterler her zaman birbirlerine çekilirler, derdi yaşlı kadın. Süreyya'yı bilmiyordu. Aslında kendisi de Süreyya'yı bilmiyordu. Çünkü hatırlamıyordu. Hatırlamak eziyettir ama hayatta olduğunu ve yaşadıklarının anlamı olduğunu anlarsın, dedi Süreyya.

Oturdu. Etrafa baktı. Başka hayatlar, başka insanlar... Düşündü. Başka birisi olmayı düşündü. Sonra bunu istediğini fark etti.

 Yorulmuştu. İsteğinden vazgeçti. Başka birisi olsaydı yine başka birisi olmak isteyecekti. Çünkü insan kendini asla tam sevemez. Başına gelenlerin talihsizlik olduğunu düşünür ve daha şanslı olduğunu düşündüğü insanlar gibi olmak ister. Kimse kendinden tam anlamıyla memnun değildir. Tam anlamıyla memnun olanlar yaşamanın mutluluk verici acısını anlayamazlar, dedi kendi kendine. Sonra kendi kendine dediğinden vazgeçti. Beylik laflar edecek kadar yaşamamıştı, hissetmemişti.

Hissetmek... Bu sözcük içinde değişik bir his uyandırdı. Yaşamadığı duyguları hissetmeye çalıştı. Başaramadı. Düşüncesi göğsüne saplanan bir hançer gibi canını yakıyordu. Yaptığı benzetme ilginç geldi. Sonuçta göğsüne hiç hançer saplanmamıştı. Sordu. Nasıl olur da yaşamadığım duyguları hissetmeye çalışmayı hiç yaşamadığım bir hisse benzetebilirim?

"Hissetmediğini nereden biliyorsun?" diye sordu Süreyya. 

"Çünkü hayattayım." dedi. 

"Hayat bazıları için en acı histir." dedi Süreyya ve kahkaha atmaya başladı. Kahkahasını o dışında kimse duymadı.

GiriftHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin