2/Day & Night (deprived)

225 42 5
                                    

Ertesi sabah beklediğinden çok daha kötüydü.

Mark olması gerekenden çok daha geç uyanmıştı. Merdivenlerden aşağı koşarken neredeyse boynunu kırıyordu. Küçük kardeşi Jisung ile birlikte okula yetişebilmek için okula varana kadar yolun tamamını koşmuşlardı. Ama yine de geç kalmışlardı, şans onlardan yana değildi bu sabah, zaten ne zaman olmuştu ki?

Ve işte buradaydı şimdi, günün ilk dersine (tarih) başlamıştı. Vücudundaki her hücreyle beraber uykuya karşı savaşmaya çalışıyordu. Sıra arkadaşı Jaemin anında ona uyuyakalmasını önleme konusundaki hizmetlerini önerdi, bahsettiği hizmetler ise tam olarak şuydu; gözlerini uzun süre kapattığı her seferde koluna bir çimdik atmaktı.

Mark dersten hissiz ve morarmış bir kolla çıktı, Jaemin ise yanında hoplaya zıplaya yürüyordu.

Sırıtarak suratını işaret etti, "Ölü gibi duruyorsun."

Mark yüzünü buruşturdu. "Pek iyi uyuyamadım," diye mırıldandı ağzına kadar çektiği fularının altından.

Jaemin ufak bir kahkaha attı ve onu kapıdan dışarı, okulun avlusuna sürükledi.

Her yerde küme küme toplanmış öğrenciler vardı, ağır Kasım rüzgârından korunmak için bir sığınak arayıp pek tabii ki başarısız oluyorlardı. Jaemin Mark'ın omuzlarından tutup onu nispeten sığınak sayılabilecek bir köşeye götürdü. Orada diğer dört dağılmış rüzgâr kurbanı karşılamıştı onları. Mark'ın küçük kardeşi Jisung, onun sınıf arkadaşı (aynı zamanda yakın arkadaşı) Chenle, Renjun ve Jeno.

Jaemin rüzgârdan korunabilmek için Mark'ı yok sayıp Jeno ve Renjun'un yanına koşup kendini aralarına sıkıştırdı. Mark kendini yere atıp başını ellerinin arasına almadan önce ihanete uğramış gibi baktı.

Chenle onu ayağıyla dürterken sordu. "İyi misin?"

Mark burnundan erin bir nefes verdi, Jisung onun yerine homurdandı. "Mark yine çok geç uyandı ve onun yüzünden ikimiz de geç kaldık." dedi Mark'ın dizine tekme atmadan hemen önce. "Neredeyse disiplin cezası yiyecektim ama konuşarak halledip kurtuldum."

"Disiplin cezası alanın sen olmaması iyi." diye mırıldandı Mark.

"Yani, bugün seni otobüsün altına attım açıklama yapmaya çalışırken. Sonraki dersinde Bay Kim varsa boku yedin, geçmiş olsun."

"Seni si- küfür etme. Annemiz kafanı koparacak."

(ç/n: Şu deyimleri çevirmek işin en boktan kısmı ühü.)

"Bunu söyleyen de sen misin?" diye alay etti Jisung. Mark ise nefesinin arasından sessizce küfür etti ve onun ayağına uzandı, küçük şerefsizle kavga etmeye %100 hazırdı, ama büyük eller tarafından omuzlarından geriye itildi.

"Hayır, hayır, kavga yok."

Gelen Johnny Seo idi. Sakin cool çocuk, aynı zamanda komik biri. Yanında da erkek arkadaşı Ten vardı, kendini 10 üzerinden 12 olarak değerlendiren biriydi ve hayatınız boyunca tanışma onuruna sahip olabileceğiniz en mükemmel kişiydi. Birlikte sık sık takılırlardı, küçük gruplarının anne babası sayılırlardı. Otoritelerini asla sorgulayamazlardı küçük olanlar çünkü resmen hiçbir şey için tartışma çıkarmış olurlardı, her şekilde büyük oldukları için kazanırlardı. Bir yararı yoktu yani.

Yabancı gibi değillerdi tabii. Hepsi beraber büyümüştü, tuhaf, beraber yapılan aile gezilerine giderlerdi, neredeyse tüm boş vakitlerini beraber geçirirlerdi. Bu yüzden Johnny ve Ten kendilerini ebeveyn olarak adlandırmakta hatalı değildi, kısaca açıklamak gerekirse onları büyütmeye yardım etmişlerdi sonuçta.

A Little Extraordinary/MarkhyuckHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin