bölüm on üç (final) - mutlu bir son ol

2.6K 193 69
                                    

Aşık ol,
yüzleş,
sevdiklerinle birlikte ol ve
mutlu bir son ol.

-♡-

2 yıl sonra

Jungkook evden çıkarken "Lisa, bugün geç gelicem. Yemeği bensiz ye. Olur mu?" diye seslendi.

Lalisa, Jungkook'un ona seslenmesiyle mutfaktan çıkıp "Sen dün gece de geç geldin Jungkook. Ayrıca film sözün de vardı. Hastaneye geri dönmeden önce biraz zaman geçirelim istiyorum." diyerek karşılık verdi Jungkook'a.

Jungkook, Lalisa'nın yanına gitti ve alnına nazik bir öpücük bıraktı. "Barın inşaat işlerinin olduğunu sende biliyorsun Lis, biraz tahammül etsen olmaz mı?"

Lalisa "Peki, anladık." dedi ve ayaklarını sürüye sürüye mutfağa geri döndü. Jungkook, onun bu mızmız çocuk hallerine çok gülüyordu. Sanki Mina'yla aynı yaştalardı.

Jungkook, evden çıkıp bara doğru yola koyulurken Lalisa, Chaeyoung'un ondan istediği kurabiyeleri yapmak için mutfağa girmişti.

Eskiden çok güzel kurabiyeler yapardı ama mesleğe başladıktan sonra mutfağa girmediği için buradan tamamen soyutlanmıştı. Hatta Jungkook'u birkaç kere nerdeyse zehirliyordu.

Bir, iki saat sonra Lalisa kurabiyeleri fırından çıkartırken güzel olması için dua ediyordu. Kurabiyeleri cam bir kaba koyduktan sonra bir tanesini eline aldı ve çekinerek ağzına götürdü. Küçük bir ısırık aldı. Kurabiye parçasını ağzında gevelerken birden öksürmeye başladı. Öksürüğü dindiğinde elinde olan kurabiyeye baktı ve "Vaayy, bu eller sadece insan deşmiyormuş." dedi.

Telefonunu alıp kurabiyelerin fotoğrafını çekti ve Chaeyoung'a yolladı.

Lalisa: Chae Chae
Lalisa: Kurabiyelerini yaptım
Lalisa: Zehirli değiller
Lalisa: Hadi gel

Chaeyoung: Çok güzel görünüyorlarrr
Chaeyoung: Üzgünüm abla gelemem
Chaeyoung: Bir portre üzerinde çalışıyorum
Chaeyoung: "Pahalı" bir portre


Lalisa, boş boş telefona bakıyordu. Bugün herkes onu ekiyordu. Yılda bir hafta kendine izin veriyordu ve herkes amaçsızca o hafta çok meşgül oluyordu. Yongsun'u aramayı düşündü ama Mina'nın şekere alerjisi vardı, Bambam ve Wheein'de birlikte diyete girmeye karar vermişlerdi. Tamamen yalnızdı.

Aradan birkaç saat geçmişti ama ne Jungkook gelmişti ne de başka biri. Lalisa, televizyonun karşısında oturup yaptığı kurabiyelerden kemiriyordu.

Zilin çalmasıyla hızla yerinden kalkıp kapıya doğru koştu. Sonunda bir insan evladı görücekti ve bu hakkını da kargocuyla kullandı.

"Lalisa Manoban siz misiniz?"

"Evet, benim."

"Bir paketiniz var. Şurayı imzalamanız gerekiyor."

Lalisa, kargocunun uzattığı kağıdı imzaladı ve elindeki karton paketi alıp salona geri döndü. Paketi açtığında içinden bir beyaz bir elbise ve kahverengi bir kemer çıktı. Bir de not vardı.

Hey, Lalisa!
Beyazın sana çok yakıştığını seni ilk gördüğüm andan beri biliyorum. Bu yüzden bu elbiseyi giy ve sana önceden aldığım beyaz ayakkabıları giy. Biliyorum spor ayakkabı olduklarını ama topuklu giydiğinde neredeyse aynı boyda oluyoruz ve kendimi kısa hissediyorum. Saat dokuzda bara gelmeni rica etsem beni kırmazsın, değil mi? Seni seviyorum.

Jungkook

"Neyin peşindesin ki sen?"

Bazen tükenmiş hissedersiniz, hiçbir şeyden zevk almazsınız, motive olamaz ve içinize kapanırsınız. Çektiğiniz acılar yetmezmiş gibi bir de insanların sizin hakkınızda dediklerine takılırsınız. Kendinizi daha da üzersiniz. Suçlu olmadığınız halde suçlu hissedersiniz ve sevdiklerinizi yavaş yavaş kaybettiğinizi anladığınız an olmayan dünyanız başınıza yıkılır.

İşte Jungkook ve Lalisa böyle bir dönemde tanışmış ve aşık olmuşlardı. Tükenmişlik hissini kaybetmişlerdi. En küçük şeyden zevk alıyorlar, motivasyonları yükseliyordu. İnsanları takmıyorlar ve el ele her şeyi aşıyorlardı. Onlar ayrıyken düşmüş, birlikteyken yükselmişlerdi. Tanrı bile izin vermişti onların bulutlarla bir olmasına.

Lalisa, kendine son kez baktıktan sonra telefonunu alıp evden çıktı ve bara doğru yola koyuldu.

Barın önüne geldiğinde anahtarlarını valeye uzattı ve içeri girdi. Karanlıktı. Kontrolsüzce birkaç adım ilerledikten sonra bir şeye adeta tosladı.

Tosladığı şeyin Jungkook olduğunu anladığı anda ışıklar teker teker yanmaya başladı. Her bir ışık yandığında altında bir kişi beliriyordu.

İlk başta Chaeyoung vardı. Sonra Taehyung, Namjoon, Yongsun, Mina, Bambam, Wheein ve Bayan Bong Cha. En sonda Lalisa ve Jungkook'un üstündeki ışık yandı.

Lalisa, neredeyse ağlayacaktı. Çok güzeldi.

Gözleri en son Jungkook ile buluştuğunda nereden geldiğini anlayamadı bir duman Jungkook'u görmesini engelledi. Duman yavaş yavaş aşağı indiğinde de Jungkook'u bir dizinin üstüne çökmüş elinde de bir yüzük tutarken gördü. Lalisa, olayları idrak etmeye çalışıyordu ve bunu yaptıkça daha çok gözleri doluyordu.

"Lalisa, seninle geçirdiğim üç sene hayatımın en güzel seneleriydi. Vazgeçmiş olsan bile önlüğünü giyip annemi kurtardın ve beni düştüğüm boşluktan çıkarıp karanlığını rengarenk yaptın. Beraber gülüp, beraber ağladık. İkimiz beraber hayatın bütün zorluklarını aştık. Belki on, belki yirmi, belki kırk ya da altmış. Belki de sonsuza kadar yaşadığım her anı güzelleştirmek ister misin?"

Lalisa'nın kalbi teklemeye başladığında etrafındaki herkes onlara "Evet." diye tezahürat yapıyordu.

Lalisa başını sallayarak Jungkook'a "İsterim." diyebilmişti. Birbirlerine sarıldıklarında da bu sefer "Öp." diye tezahürat yapmaya başlamışlardı.

Lalisa ve Jungkook onlara döndüğünde Mina dayanamayıp "Ne tarafa kusmam gerekiyor?" dedi.

Herkes güldüğünde Jungkook "Maalesef aramızda küçük bir cadı var." demişti. Lalisa'da onu tamamlamak adına "Hemde altı yaşında olan küçük bir cadı." demişti.

"Hayat altı yaşında ki bir Mina için çok zor."

Namjoon, Mina'yı susturmak için elini omzuna koyup Lalisa ve Jungkook'a döndü.

"Mutlu bir sonunuz olsun çocuklar."

Liskook ile kalın

Oops! Bu görüntü içerik kurallarımıza uymuyor. Yayımlamaya devam etmek için görüntüyü kaldırmayı ya da başka bir görüntü yüklemeyi deneyin.

Liskook ile kalın.👋

02.06.2020 02.02
hwbsyellow

Doctor - LiskookHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin