Kanalları değiştirmeye devam ederken ofladım. "Hiçbir şey yok burada."
Harry, "Kimin ona ihtiyacı var?" diyerek, belimdeki kolunu kıpırdaştırdı ve saçlarımı öptü. Kıkırdayarak ellerimi, belimi kavrayan kollarında gezdirdim. Burnunu saçlarıma sürterken konuştu. "Keşke burada sonsuza kadar kalabilsek."
Cümlesini hazmettiğimde istemsizce, buruk bir şekilde gülümsemiştim. Mırıldanıp, gözlerimi yumarken dediği cümle hakkında düşündüm.
Harry'i seviyordum. Gerçekten... Ama bazen sonsuza kadar biriyle olma fikri beni korkutuyordu. Gözlerimin önüne lişkimizin ilk zamanları geldiğinde gülümseyerek fısıldadım. "İlk çıkmaya başladığımız zamanları hatırlıyor musun?"
"Hatırlamaz olur muyum? 14 yaşındaydık. Annemle, çıkma teklifimin provasını 15 kereden fazla yapmıştım." dediğinde birlikte kahkaha attık. Çok güzel zamanlardı. Gerçekten eğleniyorduk. Hiçbir problemimiz yoktu. "O sıralar takımdan Joey sana asılıyordu."
"Onu unutmuşum."
"Sırf o yüzden seçmelere sokup sokmamak arasında kalmıştım ama sonra takımda sana ihtiyacım olacağını fark ettim. Kıskançlığımı bir kenara itmek zorunda kalmıştım." dedi gülerek. Doğru, lisenin ilk yılında Harry'nin yalvarmasına dayanamayıp onunla beraber futbol takımının seçmelerine girmiştim. Beni takıma almalarını beklemiyordum ama almışlardı. Aurora da takımdaydı. Hatta o, seçmelere benden önce girmişti. Zaten küçüklüğümüzden beridir liseye geçince takıma gireceğinden bahsediyordu sürekli. Takımda, ona ve Harry'e destek olabildiğim için mutluydum çünkü takımda olmaktan zevk alıyorlardı.
Maç sezonu yaklaşmıştı ama içimde, eskiden olan heyecanı bulamıyordum artık. Belki de takımdan çıkmalıydım ama onları da yalnız bırakmak istemiyordum.
Kıkırdayarak, "Bir dahaki sefere kenara itme." dedim.
"Ne? Fena mı oldu? Şimdi ikimiz de takımdayız. Oldukça iyi iş çıkarıyoruz. Sen olmasaydın ben buralara gelemezdim." Buralardan kastı takım kaptanı olmaktı. Koç, Harry'i zaten severdi ve geçen sene de onu takım kaptanı yapmıştı. Şaşırmamıştım, zaten oldukça iyi bir oyuncuydu. Gülümseyerek kollarının arasından çıkarak, koltuktan kalktım. "Ne oldu?" Kaşları çatık bir şekilde bana bakıyordu.
Televizyonun hemen üstündeki duvardaki saati gösterdim. "Saat 3. Okul bitti. Eve gitmem lazım."
Homurdanarak, "Babana, benimle takılacağını söylesen." dediğinde güldüm ve yerdeki kıyafetlerimi toparlamaya devam ettim.
"Olmaz, akşam büyü-" Kendimi anında durdurup, toparladım. Akşam, ben, Rory ve babam büyü çalışmak için sözleşmiştik ama bunu Harry bilemezdi. "Akşam büyük bir planımız var." İç çamaşırlarımı giymiştim ama elbisemi bir türlü bulamıyordum.
"Beni bu şekilde bırakmanı gerektirecek nasıl büyük bir planın olabilir ki?"
Etrafta dört dönüp, elbisemi ararken Harry'nin, yumuşak, zümrüt yeşili gözlerini üzerimde hissediyordum. "Uh... Film gecesi yapacağız."
"Siz ne zamandır film gecesi yapıyorsunuz?" Sesi şüpheci geldiği için ona döndüğümde bana uzattığı, sarı çiçekli elbisemi görmüştüm. Almak için yanına gidip, elbiseye uzandığımda beni kolumdan tutarak kendine çektiğinde üzerine düşmüştüm ve istemsizce kıkırdamıştım. Kalkmaya yeltendiğimde sağa doğru dönerek, beni altına almıştı. "Soruma cevap vermedin."
"Biraz ailecek zaman geçirmek istiyoruz." Geçmişimdeki trajik olayı kast ederek, "Biliyorsun, uzunca bir zamandır bunun hayalini kuruyorduk." demiştim. Öyle bir şey yoktu ancak gitmek için empatisini ve vicdanını kullanmak zorundaydım yoksa gitmemem için beni ikna ederdi.