🍁 Ⅰ : Yeni Bir Merhaba ve Geçmişe Ait Bir Elveda Arasında

439 16 222
                                    

İnsanoğlunun unutabilme yetisinin bir ayrıcalık olduğunu söylediğimde bana inanın. Yola devam edebilmemizin temelinde yatar, bazen tekrar nefes aldırmayı mümkün kılar unutmak. Bunu yapabilenler hayatın akışında kaybolmazlar. Peki ya yapamayanlar?

Ben, iyi hafızayla cezalandırılan biriyim. Neredeyse her şeyi hatırlıyor olabilmek bir lanet gibiydi ve bu tüm hayatım boyunca benimleydi. Ne bir kaçışı ne de bir çaresi vardı. 

Unutmamak. Kulağa iyi bir şeymiş gibi gelse de kötüye daha eğilimli olduğunu her fırsatta kanıtlayabilirdi. Her şey zihninizde sağlam bir yer edindiğinden bazı sorulara epey spesifik cevaplar belirir mesela.

Tüm bunlar nerede başladı? sorusu gibi.

Zor bir taneydi belki de. Ama cevaplaması benim için kolaydı. Hayatımı tek bir kelime ile çıkmaza sürükleyişimi unutamazdım. Düşündüğümde acı zincirinin ilk halkasının o zaman bağlandığını anlıyordum.

Mayıs ayının ılık bir gününde.

O gün, gökyüzündeki parlak güneşin ışığı altında temiz bahar havasını içime çekerken yüzümde birkaç aydır kayıp olan gülümseme vardı, mutlu hissediyordum. Esinti sertlik ve hoşluk arasında gidip gelirken memnunca saçımdaki beyaz kurdeleyi biraz daha sıkıştırıp yüzümün önünde uçuşan telleri arkaya iteledim sesli bir iç çekerek, sanki en büyük derdim buymuş gibi çocukça yakındım. Yanak kaslarımı ağrıtan geniş sırıtışım evin kapısını kapatıp arkama döndüğüm anda karşılaştığım bakışlar arasında isteksizce soldu.

"Ağaç oldum az kalsın meyve verecektim!" dedi ses.

Az ileride, caddenin önünde sıkılmış bir suratla dikilen Mirza'yı gördüğümde ana karakter modundan sıyrılıp gerçek hayata döndüm.

"Bu sondu." Çanta kolunu omuzumun üzerinde sabitlerken bakışlarımı yumuşattım. "Yemin ederim." dedim masumca.

İfadesi etkilenmemişti.

"Bundan önceki de sondu. Ondan önceki de. Ve ondan önceki de."

Ben, hazırlanması saatlerini alan o kızlardandım. Her şeyi son ana kadar beklettiğimden falan kaynaklanmıyordu bu, nedense ayna karşısına geçtiğim her zaman anın içinde kaybolurdum ve yapacağım iş her ne ise iki kat daha uzun sürerdi. Hiç telaşım yokmuş gibi davranmayı severdim. Bu başkalarına, genelde Mirza'ya, dert olurdu tabi. Bu huyumdan çok çekmişti.

Lafına bir cevap bulamadığımda ikimiz de sessiz kaldık. İç çekti, yüzüne değen güneş ışığından gözlerini kısmıştı, elinin tersiyle avucunu silerken onu izledim. Güneşli havaların sadece bana iyi geldiğini ve genel olarak çoğu insanı bunalttığını unutmuştum. Mirza sıcaktan ve de beklemekten doğal olarak bıkmış olmalıydı. Suratı öyle söylüyordu en azından.

Bunu fark edince ilk adımı atması gereken kişinin ben olduğumu anladım. Onu epey bekletmiştim sonuçta.

"Özür." derken sesim samimi duyulmaya çalışmamıştı bile.

Bana göz yuvarlayınca kaşlarımı çattım şaşkınlıkla. Yapmaya alışık olduğum bu hareketi onun yüzünde görünce garipsedim. Bu huyu benden kopyalamış olmalıydı.

"Yürü hadi." diye komut verdi, yüzünde bir sırıtışın gölgesi vardı. "Hep bekleyeceğimi bildiğinden rahatsın tabi."

İleriye doğru adım attığında hızla yanına yetişip suratını inceledim.

"Neden böyle dedin şimdi? Sanki bilerek yapıyorum..."

"Bilerek yapmıyor musun yani? Başkasıyla buluşman olduğunda dakikliğin tutuyor saatler öncesinden hazırlanıyorsun. Seni benden başka kimsenin beklediğini görmedim hiç."

Anılar ve AcılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin