🍁 Ⅱ : Perdelerin Arkasında Bekleyen Bir Diğer Başrol

264 16 138
                                    

Telefonuma düşen ısrar dolu aramalarla dalgın bir şekilde geri döndüm kafeye. Tek başıma yürürken ara sıra yolun öbür ucuna göz atıp arkamda bıraktığım genç adamı arar gibi oldum. Ceketini almak için geri dönmedi. Oturma bankında kendimi sakinleştirmek için beklediğim kadar onun dönüşü için de beklemiştim aslında, bu gerçeği itiraf etmekten uzun bir süre kaçındım tabi.

Erdem Amca anlatmış olmasına rağmen olanları benden duymak istediklerinde kısa bir özet geçtim arkadaşlarıma. Bir süre bunun hakkında konuşuldu ve Erdem Amca insanlığım konusunda övgüler yağdırıp iyi niyetimin örnek alınması gerektiğini söyledi. Hastaneden sonra genç adamı ne durumda olduğunu sorduğunda iyi olduğunu söyleyip endişelerini giderdim. Bu sırada o haldeki birini düşüncesizce bırakıp gittiğim için pişmanlık duymuştum, eve sağ salim dönmesini ummaktan başka yapacak bir şey yoktu.

Günün heyecanla beklediğim anı geldiğinde dalgın ve uyuşuktum, diğerleri keyifli olduğundan bana pek dikkat kesilmediler ve ben de elimden geldiğince onlara uymaya çalıştım. Sahra ona hazırladığımız sürprizi takdir etti, neredeyse duygulanır gibi olduğunda onunla dalga geçen Rüzgar'a bile teşekkür etti, ki bu birbirimize bakakalmamıza sebep oldu.

Güneş batmaya yakınken hâlâ kafedeydik. Rüzgar seyahatinden bir şeyler anlatıyorken diğerleri onu dinliyordu, ben elimi çeneme dayamış ayırdığım çiftin saatler önce oturduğu o masaya bakarken düşüncelerimde kaybolmuştum.

"İnanılmazsın. Bu kez Sahra'yla iddiaya girmiştik birini bulacaksın diye. Yine aynı yine aynı..."

Mirza'nın sözü üzerine dikkatim yenilenmişti. Dirseklerimi dayayıp öne eğilirken konuştum. "Kimse yok mu cidden?" diye sordum Rüzgar'a, o bana sert bir bakış atarken Mirza Sahra'nın bekleyen avucuna iddia konusu ücreti bıraktı.

"Benim aşk hayatım ne zamandan beri sizin eğlenceniz oldu?"

Azarı üzerine arkamıza yaslandık hepimiz.

"Yok kimse. Olmayacak da."

"Yoksa zaten evli misin?" diye sordu Sahra, Mirza ile koca gözlerle ona döndük. "Rüzgar bu, beklenir." Omuz silkti.

Haklı olduğunu bildiğimizden karşı çıkmadık ikimiz de. Rüzgar bu konudaki cahilliğimizden hoşlandığı için kesin bir cevap vermemeyi seçti, her zaman yaptığı gibi.

"Boş verin onu. Değişmiş miyim hiç?" İşaret ve baş parmağıyla çenesindeki sakallarına dokundu. Onu bu halde görmeye alışık değildik. Tanıştığımızdan beri yüzü daima tıraşlıydı Rüzgar'ın. Bir kere bile sakallı halini görmediğimden bu halde oluşunun altındaki sebebi deli gibi merak ettim.

"Bronzlaşmışsın." dedi Sahra.

"Sahilde epey vakit geçirdim."

"Sakal niye?" diye sordum ben de.

"Fark ettiniz demek."

O sırıtırken diğerleriyle birbirimize baktık. Sanki bariz değilmiş gibi konuşmuştu.

"Romanya'dayken bir süreliğine tiyatrolarda oynadım." dedi sanki çok gündelik bir sohbet içerisindeymiş gibi.

"Ne dedin?" Az daha öne eğilip sordum.

"Sen mi oyunculuk yaptın? Sen? Sen?" Mirza konuştu.

"Kendin olmaktan bile bunalan birisin sen." Rüzgar'ın ilgisini çekmiş olacak ki ben ve Mirza'yı görmezden gelip Sahra'ya döndü bu söz üzerine. "Nasıl rol yapabildin?"

"Sırf partisine katılacağım diye erken döndüğüm biri için fazla kabasın, Désert Du Sahara."*

Bunu duyduğumda gizlice gülümsedim.

Anılar ve AcılarHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin