andre samtalen

105 24 35
                                    

wooyoung eğilerek postacıya teşekkür etti ve mektupları aldı. annesinin ona gönderdiği paketi de aldıktan sonra postacının uzattığı kalemle imzasını attı. kalemi geri verip kapıyı kapattı ve postaları içeri taşıdı.

mutfaktaki masanın üzerine koyup gelen faturalara baktı ilk, onları buzdolabının üzerine yapıştırıp annesinin gönderdiği paketi açmaya başladı.

paketten en son şık bir bornoz ve kokulu mum seti çıktı. onların üstünde de ayrı olarak paketlenmiş başka bir kutu vardı. wooyoung onu da açtığında içinden amazon echo robotu çıkmasını beklemiyordu. geçenlerde annesine bunlardan bir tane almak istediğini söylemişti. makineyi elinde tutup gülümsedi, annesini arayıp teşekkür edecekti.

robotu masanın üstüne özenle koyup cep telefonunu aldı, annesinin numarasına tıklayıp telefonu kulağına götürdüğünde evin telefonu çalmaya başladı. annesinin aradığını tahmin ediyordu, paketi alıp almadığını soracaktı. bazen onu ev telefonundan da arıyordu.

annesinin cebini aramayı iptal edip ev telefonunun başına gitti. kaldırıp kulağına götürdü.

"alo, jung'ların evi?"

sessizliğin içinde birkaç hışırtı duyduğunda tekrar konuştu. "anne?"

"doğru numarayı aradım."

wooyoung bir erkek sesi duymayı beklemiyordu.

"çıkaramadım, kimsiniz?"

"dün aramıştım."

dün onu arayan tek bir kişi vardı.

"oh.. evet, merhaba?"

konuşan kişi sürekli sessizleştiği için wooyoung zaman geçmiyormuş gibi hissediyordu.

"yalnız olduğunu biliyordum."

"nasıl?"

küçük bir homurdanma geldi.

"annen neden ev numaranı arasın?"

bu sefer sessizleşen wooyoung oldu, ne diyeceğini bilemiyordu. biraz korktuğunu da hissetmişti.

arayan kişi bunu anlamış gibi güldü.

"sorun değil, ben de yalnızım."

wooyoung yutkundu, bir şey söylemek istiyordu. boğazını temizledi ama diyecek bir şey bulamadı.

"annenin seni araması için özel bir nedeni mi var? onu bekliyor gibiydin."

daha normal gelen bu sorunun ardından wooyoung biraz daha rahatlamaya çalıştı.

"şey, evet," telefonun kablosuyla oynamaya başladı. "doğum günü hediyemi göndermiş."

"doğum günün ne zaman?"

buruk bir gülüş belirdi dudaklarında. "yarın."

"arkadaşlarınla kutlayacağını sanmıyorum."

alaycı bir şekilde güldü wooyoung.

"neden?"

"çok arkadaşın var mı?"

"var."

"neredeler?"

wooyoung düşündü.

"bilmiyorum."

sessiz bir gülüş duyuldu yine.

"hiçbiri yanında değil, sen de dışarıda değilsin."

wooyoung alınganlık yaptı.

"arkadaşlarım var, tamam mı?"

telefonun ucundaki kişi yine sessizleşti, wooyoung sadece nefes seslerini duyuyordu. sakince nefes alıyor ve geri veriyordu. wooyoung da fark etmeden aynı şekilde nefes almaya başladı, ve bir anda oldukça sakinleştiğini fark etti.

yine beklenmedik bir zamanda ses geldi.

"gerçekten varsalar, hepsiyle arkadaşlığını kesmelisin."

wooyoung yalan söylemişti, okuluyla ve işiyle çok meşgul olduğu için pek arkadaşı yoktu. yine de merak edip sordu.

"neden bunu yapmalıyım?"

"doğum günün hafta başına denk geliyor, eğer kutlayacak olsaydılar bugün yanında olurlardı."

duyduğu şey aklına yatmıştı, bedeninin ağırlaştığını hissetti. yutkundu ve bunu da karşı taraf duydu. üzücü bir sessizliğin ardından wooyoung konuştu.

"hâlâ annemi aramam gerek..."

wooyoung bir cevap bekledi, yine. birkaç saniye sonra karşı taraf telefonu kapadı. wooyoung da telefonu yerine geri koyup masaya geri döndü. annesinin aldığı robotu kurmaya başladı, biraz düşündükten sonra annesini arayacaktı.

-----

[san wooyoung'un aklına mı girmeye başladı ne?]

calls || woosanHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin