- 9 -

112 18 17
                                    

Jinyoung odadan çıktığından beri birdaha girmeyerek utancını atmaya çalışıyordu. Az kalsın öpüşeceklerdi. Jinyoung bu olayın olmamış olmasına o kadar seviniyordu ki.

Gün bitiminde jinyoung koşar adım şirketi terk etmiş ve otobüs durağına ilerlemişti. Jackson ise odasında birkaç saat önce olmuş olayı düşünüyordu. Yere düştüğünden başı fena bir şekilde ağrıyordu ama jinyoungun anlattıklarını tekrar etmesi gerekiyordu.

Birkaç saat sonra jackson başını belgelerden kaldırıp çalan kapıya baktı. 'Gel!' Diye seslendikten sonra odasına giren babası ile ayağa kalkmıştı.

"Buyurun babacığım birşey mi istemiştiniz?"

"Hayır. Sadece oğluma bakmaya geldim."

Jackson birşey demeden babasına bakmaya devam ederken babasının oturmasıyla koltuğuna oturdu.

"Nasıl gidiyor? Jinyoung ile."

"İyi. Güzel. Mükemmel. Harika!"

Başkan wang oğlunun bu tepkisine memnun bir şekilde gülümsedi. Zira son mektup geldiği zaman kendisini çok üzmüştü. Şimdi ise mektuplaşırlarken ki heyecanındaydı.

"Öyle olsun bakalım. Ben birşeyler duydum ama pek imkan vermedim şahsen."

Jackson babasının cümlesiyle kalakalırken başkan wang gülüyordu.

"B.baba ne-"

"Mark bana odaya girdiğinde seni yerde bulduğunu jinyoungun da korkuyla sana baktığını anlattı. Düşündüğüm şey mi desem öyle bir belirti sende yok."

Başkan wang keyifle gülerken jackson utancından yerin dibine girmek istiyordu.

"B.ba-"

"Neyse jackson. Özel hayatınız size kalsın. Fakat şirket dışında."

Başkan wang gülerek ayağa kalktığında jackson'da hızla oturduğu yerden kalktı.

"Hadi eve gidelim."

"Yok baba sen git. Ben biraz daha çalışacağım. Malum bu işleri öğrenmem gerek."

Başkan wang gülüp 'kolay gelsin' dedikten sonra odadan çıktı. Jackson derin bir nefes alıp koltuğuna geri oturdu ve çalışmaya kaldığı yerden devam etti.

Jinyoung ise eve geldiği gibi hızla kendini banyoya attı. Kısa bir duşun ardından mutfağa geçip kendine yiyecek birşeyler hazırlayıp yemeğe başladı.

Yemek yemeye devam ederken aklına doluşan anılarla donup kalmıştı. Jackson onu öpmek için yaklaştığında kalbinin ağzında attığına şahit olmuştu. Sanki jackson onu öpseydi devamı gelirdi gibi hissediyordu. Sanki onunla yıllardır berabermiş ve normal birşey yapıyorlarmış gibi hissetmişti ama hayır. Jia er onun patronu ve onu hayatında birkere bile görmemişti. O jacksonu seviyordu ve sevmeye devam edecekti.

"Ahh! Kendine gel jinyoung. Neler düşünüyorsun!"

Oturduğu yerden kalkıp bulaşıkları toplayıp kendini yatağına attı. Birsüre tavan ile bakışıp jacksonun nasıl birisi olabileceğini düşünüyordu.

Yattığı yatakta doğrulup ayağa kalktı gardolabına gidip kapaklarını açtı. Hemen karşısında ona göz kırpan kutuyu alıp yatağa tekrar oturdu. Yavaşca kutunun kapağını kaldırıp içindekilere baktı. 50 kadar mektup vardı sadece. Tabi bir adet te küçük wanggae jackson.

Jinyoung kıymetli bir mücevheri tutuyormuş gibi aldı resimi eline. Herbir detayını ezberlemek istercesine baktı. Her insan küçük bir şeyde olsa çocukluk haline benzerdi değil mi?

"Eğer onu görmüş olsam tanırdım değil mi?"

Jinyoung bir süre daha inceledikten sonra resmi dikkatle kutuya koyup kapağını kapattı. Kutuyu da yerine koyduktan sonra yatağına girdi.

"Lütfen gel ve bul beni jackson. Sana ihtiyacım var."

...(^,^)...

Teşekkür ederim. Sizleri seviyorum..

2.6.20

Ultima Lettera (JİNSON♥)Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin