Haftalardır arzuladığı tek kavrama ulaşmak için yöneldiği takıntılı davranışlar, onu dengesiz ve sinir problemleri olan bir insan haline getirmişti. İlk zamanlarda musluğun gizemli ve bir o kadar da ilahi mekanizmasını çözmeden önce gün aşırı gelip ruhundaki kuraklığı dindirmeye çalışıyordu ama çok geçmeden bu olayın sadece her hafta, Pazar günü saat tam 06.00'da iki dakika boyunca gerçekleştiğini çözmüştü. Çözmüştü diyorum çünkü bir hafta boyunca kulübede musluğun akmasını beklediği de olmuştu. Bu tutum sonsuza kadar sürecek miydi? Kendisi ölümsüzlüğe bu şekilde mi ulaşacaktı? Her hafta, bu günü ve bu saati bekleyerek çağlar boyunca hayatta mı kalacaktı? Kendisi suyu kana kana içerken tepesinde bombalar uçuşacak, milyonlarca insanın yaşamına son mu verilecekti? Ya da, Ortaçağın kara vebasına eş değer yıkıcılıkta bir hastalık...
Hastalık demişken, sevgili(!) annesinin durumu beklenilenden hızlı bir şekilde kötüye gitmeye başlamıştı ve buraya, yani tanrıların meskenine gelmesi güç duruma geliyordu.
"Bu yüzden öldürdüm. Onu öldürdüm! Sana gelebilmek için!" diye bağırıp elindeki dev çekici elleri morarırcasına sıkı sıkıya tutuyordu. Gözlerinin akı artık ismini hak etmeyecek düzeyde kanlanmış ve bakışları donuklaşmıştı. Hava buraya ilk geldiği günkü gibi soğuk olmasına rağmen üzerinde pejmürde bir gömlek ve kot bir pantolon vardı. Gözüne giren yağlı, kıvırcık saçlarını tek eliyle geriye doğru tarayıp saatine göz ucuyla baktı. Vakit gelmek üzereydi. Tam tamına üç dakikası vardı. İş yerine bir aydır uğramıyor ve annesinin cesedini üç haftadır evde saklıyordu. Çürümüşlüğün kokusu adeta dışarı akın ettiği için komşuların fark etmesi durumuna önlem olarak gece geç saate, kapıyı yarı aralık bırakacak şekilde eve giriyordu. Annesinin soğuk cesedi bodrum katında, kendisinin odası ise her havalı çocuk gibi çatı katındaydı. Dolayısı ile koku oraya pek fazla ulaşmıyordu. Babası 5 yıl önce ölüp onu bu lanet kadınla bir başına bırakmıştı. Fakat artık bir önemi yoktu bu olanların. Artık annesi, onun Tanrılarla arasında etten bir engel değildi. Ancak soğuk bir mermer heykel kadar sorun çıkarabilirdi. Üzerinden atlayıp geçerek bu sorundan kolayca kurtulabilirdi. Son yirmi saniye.
Son on saniye... Çekicin sapında yer yer bulunan kıymıklar eline batıyor ama bu onu sıkıca kavramasına engel olmuyordu. Son beş saniye. Nefesini tutmuş, duyacağı ilahi ses için kulaklarını hazırlayarak dikkatini o cisme doğru yöneltmişti. Son iki saniye...
Vakit geldiğinde dışarıdan duyulan tek şey, iki metalin birbiri ile çarpmasının çıkardığı sesti. Ve bu ses çok fazla ilerleyemeden etraftaki sık ağaçlar tarafından yutularak silinmişti. O kulübe artık yoktu. O da öyle. Musluk artık Dünya üzerine hiç var olmamıştı. Çünkü onu gören sadece o kişiydi. Kadim cismin Tarih sahnesinden silinişi daha önce hiç var olmamasıyla eşdeğerdi anlayacağınız.
Olayın gerçekleştiği zamandan aylar sonra bir grup gencin kamp macerası sahipsiz bir çantanın bulunması ile gizemli bir hale bürünmüştü. Çantanın içinde bir adet avcı bıçağı ve eski, deri bir cüzdan vardı. Çantanın kime ait olduğunu bulmak adına cüzdanı açıp baktıklarında gözlerine ilk çarpan şey plastik bir kimlik kartı olmuştu. Ama bu kartın üzerinde ne yazılı ne de görsel bir bilgiden iz yoktu.
Ferdinand Torch artık bu dünya üzerinde hiç var olmamıştı.
![](https://img.wattpad.com/cover/228271481-288-k385083.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Musluk
Mystery / ThrillerOrmanın derinliklerinde bulunan, tekinsiz bir kulübe. Kulübenin içinde; günün sadece belirli saatlerinde çok kısa bir süre akıp, ardından eski sessizliğine bürünen uğursuz bir musluk. Ondan bir yudum almaya hazır mısın?