Başlama tarhinizi yazarsanız mutlu olurum bebeklerimm
İyi okumalar🎼💙
Bakışlarımın gezdiği piyanonun tuşlarına hafifçe parmak uçlarımı değdirdim. Beyaz ve siyah tuşların uyumlu dizilişine baktım ve ardından nefesimi sıkıntılı şekilde üfledim.
Parmaklarımı stresli şekilde saçlarımın arasından geçirdim ve piyanonun hemen üzerinde olan not defterime baktım. Boş not defterime. Aynı bıkkın nefesimi yine dışarı üfledim ve ardından oturduğum masada döndüm arkamı piyanoya.
Sırtımı yasladığım sırada tuşların aynı anda basılması sonucu çıkan karışık sesle birlikte hemen karşımdaki masaya baktım. Üst üste kupalar dizilmiş, boş ve buruşturduğum kağıtlar rastgele yerlere dağılmış, bir kaç kalem ise yine aynı şekilde dağınıklıkla masanın üzerinde duruyordu.
Saçlarımı yine karıştırdıktan sonra kupalardan birini alarak odadan çıktım ve mutfağa doğru yürümeye başladım.
Her daim tezgahın üzerinde bulundurduğum paketlerden birini aldım, ağzını açarak içindeki toz kahveni kupama döktüm, ardından ise sıcak suyu kupanı ağzına kadar dolduracak şekilde toz kahvenin üzerine döktüm.
Kahvemi karıştırdıktan sonra arkamı tezgaha yasladım ve yorgun gözlerimle odanı incelerken yeni bir melodi mırıldanmaya çalışıyordum.
Kapıda beliren bedenle bir yudum daha aldım kahvemden. Yarı açık gözleri ile elindeki boş bardakla tezgahın üzerindeki sürahiye doğru yürümeye başladı.
"Hala uyumadın mı sen?"
Uykudan daha şimdi uyandığı için boğuk çıkan sesi ile bana seslendi.
"Hayır. Yarına taslak hazırlamam gerek ve ben bir kelime daha yazamadım. Melodini bile oluşturmadım ya."
Namjoon uykulu olmasına rağmen gözlerini devirdi suyunu içerken.
"İşini son güne bırakırsan olur öyle tabi."
Sıkıntılı bir nefes daha verdim. Bu işe başladığımda kesinlikle hiç yorulmadan ve bıkmadan yapacağımı düşünmüşdüm ama başlı başına stresten başka bir şey kazandıramadı bana. Ve bir de Namjoon hyungla Hoseoku kazandırmışdı ama neyse.
"Çık dışarı hava al, bi' kendine gel. Şişme havuz gibi şişmiş gözaltların."
Kahvemden 2 yudum daha alıp kafamı salladım. Odama doğru yürüdüm ve masanın üzerinden bir kalem ve bir kaç kağıt aldıktan sonra masanın diğer ucundaki ses kayıt cihazına gözüm ilişti. Güzel bir sese sahiptim, böbürlenmek gibi olmasın ama gayet beğeniyordum sesimi. Ve hep yeni melodi bulduğumda ses kayıt cihazıma sesimi kaydederdim. Böylece unutmuş olmazdım. Ah, zeki beynim.
Üzerimdeki pijamam ve ayağımdaki Gucci terliklerimle çıkış kapısına yürümeye başladım. Evden çıkmadan önce duvarda asılı olan saate baktım. 03:32
Evimiz sahile çok yakındı. Bildiğin 10 dakikalık yol vardı. O yüzden hemen sahile vardım. Denizin üzerinden gelen hafif rüzgarla nemli hava burnuma geldi ve sonunda rahat nefes almanın verdiği huzurla yüzümde bir gülüş yer edindi.
Kumlara uzanarak bakışlarımı gecenin parlak Güneşi olan Aya diktim. Elimdeki kağıtları ve kalemi kuma bırakıp ellerimi başımın altında birleştirdim.
Yarısı aydınlanan Aya baktım dikkatlice. Hafif esen rüzgarla çok hoş bir ortam vardı ve ben gülümsemeden edemiyordum.
Ayın üzerinde olan lekelere baktım. Bir insan olsaydı Ay, bunlar yüzündeki yaralar mı olurdu, yoksa kalbindeki yaralar mı?
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•4 O'clock||Taejin|
Fanfiction°Bir gün Ay'a, Uzun uzun mektup yazdım. Senin kadar aydınlık olmayacaktı, Küçük bir mum yaktım.. Loş bir parkta, Şarkı söyleyen isimsiz bir kuş, Neredesin sen~ Ah sen~ Neden ağlıyorsun? Burada tek başımızayız, seninle ben, Ben ve sen~ Ah sen~