"Sen.."
Çok anlamsız bir kelime bile beni nasıl titrede bilirdi anlamıyorum. Onun karşısındayken tüm vücudum saçma sapan hareketler sergiliyordu. Tamam, sakinleşmem en iyisi.. Sonuçda benim neden burda olduğumu bilmiyor, değil mi?
"Ne zamandan beri burdasın?"
Derin nefes al. Yaptığın suç değil sonuçda. Çok normal karşılaya bilir..
Tamam, bu biraz komik oldu.. Karşımdaki kişi de normal biri olsaydı kesinlikle normal karşılardı.
'Sakın 1-2 dakikadan başka cevap verip aptallık etme..'
Sakince yutkundum. Avuç içlerim hafiften terlemeye başlamışdı bile. Soğuk terler dökerken dudaklarımı oynattım.
"Tahminen bir haftadır hergün.. Aynı saatde.."
Tamam, aptalım. Aptal da söz mü? Başlı başına umutsuz vakayım ben. Karşısında savunmasızken nasıl olur da bu kadar kendimden emin konuşa bilirdim ki?
Önündeki sinirden gözleri fışkıracak olan kişiyi umursama. Sonuçda yalan söylesen bile anlaşılırdı, çünkü kötü birer yalancısın Kim Taehyung.
"Sen.. Ne yaptığını sanıyorsun ki?!"
İri adımlarla dibime kadar geldi. Verdiğim cevaptan bu yana çatılı olan kaşları ile artık baskısına alışkın olduğum düzensiz parmaklar yine kolumu tutup sıkarken dudaklarım arasından acı barındıran inlemeyi bırakmamak için zor duruyordum. Galiba artık alışmışdı her an kolumu ya da bileğimi sıkmaya.
Yüzüm acıdan dolayı istemsizce buruşurken öfkeden deliye dönmüş yüzüne baktım. Gözlerine yani.. Görebildiğim başka da bir şey yoktu ki. Gözlerinden, öfkesinden başka gördüğüm ne vardı, ne de ola bilirdi ki?
"Sıkıntın ne senin? Ne istiyorsun anlamıyorum.. Burnumun dibine kadar girerek ne kazanıcaksın söylesene bana."
Kendisi bulduğu her fırsatda burnumun dibine girerken bunu bana söylemesi çok büyük ironiydi.. Eskisine baktığımızda daha sakindi sesi ama bedenim hafiften titremeyi durduramıyordu. Tutduğum nefes yüzünden kendimi feci şekilde kapana kıstırılmış gibi hissediyordum.
'Sakın ağzını dahi açmaya kalkma!'
"Söylediğin şarkının anlamını.. merak ediyorum.."
'Aptalsın!'
İç sesimin ve üstelik karşımdaki kişinin baskısı tüm kafamı zonklatıcak türdendi. Bunların hiçbirini böyle hayal etmemişdim tamam mı? Karşımdaki öfkeli boğanın sağı solu belli olmadığı için önceden ne yapacağını bilmem imkansız olurdu.
'Ben ne bokum konuşuyorum burda?!'
Çiftkişilikli, yalan söyleyemeyen aptaldım.
Tam gözlerimizin içine bakarken o duygusuz, daha çok öfke barındıran gözlerinde üzüntünü gördüm. Kendi yansımama dahi kör olmuşken o üzüntü selini gördüm tüm içtenliğimle. Durmadı bu sel.. Yüzündeki öfkeni de yuyarak apardı ve tüm sinirden kasılmış kasları gevşedi. Kolumdaki baskısı da giderek kendini rüzgara bırakırken bir adım geriye atdı.
Hadi ama.. Ne söyledim ki ben şimdi?
Tüm bunlar hepsi bir kaç saniyede olduğundan lafımı kesip fısıldar gibi sesiyle dudaklarını araladı.
"O şarkını dinleme.. Anlamına bakma.. Adını dahi ağzına alma.."
Giderek uzaklaşıyordu benden. Adım adım.. Bir adım.. Ve bir adım daha. Zaten aramızda uçurum kadar ulaşılmaz bi mesafe varken bedenlerimiz arasındaki uzaklığı da giderek artırıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
•4 O'clock||Taejin|
Fanfiction°Bir gün Ay'a, Uzun uzun mektup yazdım. Senin kadar aydınlık olmayacaktı, Küçük bir mum yaktım.. Loş bir parkta, Şarkı söyleyen isimsiz bir kuş, Neredesin sen~ Ah sen~ Neden ağlıyorsun? Burada tek başımızayız, seninle ben, Ben ve sen~ Ah sen~