Yurda dönüp Taehyung'un durgunluğu ve Yugyeom'un sırıtmasına sinir olarak huzursuz bir uykuya dalmıştım. Uyandığımda Taehyung ve Yugyeom yoktu. Zaten yatağımda bir o yana bir bu yana dönmüştüm, geç uyumuş olmalıydım. Bugün ortak ders olduğunu hatırladığımda ise onların olmamasına şaşırmamıştım.
En azından onlara mesaj atıp zaman geçirebilirdim. Binadan çıkamazdım çünkü. Telefonumu bulmak için gözlerimi kırpıştırarak yataktan kalktığımda aklıma çok kötü bir şey gelmişti.
Ortak binanın ilerisinde telefonumu düşürmüştüm.
Ve birinin onu bu saate kadar görmeme imkanı yoktu. Bir küfür savurarak dağılmış saçlarımı daha da dağıttım ve odada volta atmaya başladım. Telefonu bulmam gerekiyordu. Sikeyim hatta tam da Chaeyoung ile konuşurken telefonu düşürmüştüm. Ekran kapansa bile açıldığında direkt Chaeyoung ile olan konuşmamız çıkacaktı.
Ve ben Taehyung'un huysuzlanması üzerine birkaç gün önce telefonumun şifresini kaldırmıştım.
Tamam işte bu sefer net atılacaktım temsilcilikten. Daha fazla gömülemezdim. Değil mi? Yoksa daha fazla gömülür müydüm? Lavaboya fırlayıp yüzümü yıkayıp saçıma düzgün bir şekil verdim ve üzerimdekileri yatağıma fırlatarak yeni bir tişört ve pantolon aldım. Pelerinimi de üzerime giyip odadan çıktım. Binadan çıkmayacaktım ama Taehyung ve Yugyeom'a ulaşmam gerekiyordu. En azından düşük bir ihtimal de olsa telefonumu bulup bana getirebilirlerdi.
Koridorda hızlı adımlarımla yürürken pelerinimin arkamda dalgalanmasının çıkardığı hışırtı sesleri kulağıma doluyordu. Bir yandan adımlarım tok bir ses çıkarırken ise başkasının varlığına dair bir ses sezmiyordum. Bu daha da tedirgin olmama yol açmıştı.
Koridorun sonuna geldiğimde ana girişe açılan merdivenlerden ikişer ikişer inmeye başladım. Kız yurdu merdiveninden de biri iniyordu. Evet, onun telefonunu kullanabilirdim. Çıkışa doğru ilerlerken koşarak bir çırpıda ona ulaştım.
Hayat bana bir tarafıyla gülüyordu. Yeeun'du o kız. Omzundan tuttuğumda beklentiyle bana baktı. Birkaç saniye bakışlarımı kaçırsam da tek şansım Yeeun'du. "Telefonunu kullanabilir miyim?" dedim hızlıca. Şaşkınca dudakları aralandığında soru soracağını ya da reddedeceğini sanmıştım ama her ne kadar şaşkın olsa da tereddüt etmeden cebinden çıkardığı telefonunu uzatmıştı. "Şey.. kullanabilirsin tabii," diye mırıldandı gözlerini kaçırarak.
Tanrım, bir anda karşısına dikilip telefonunu istediğim için umarım farklı şeyler düşünmezdi. Teşekkür ederek tebessüm ettim ve ilk iş olarak Seoul Magic Magazine sayfasına girdim. Okulda her ne halt olsa ilk bu sayfa yayıyordu. Postlarında göz gezdirdiğimde benimle ya da telefonumla alakalı bir şey görememiştim.
Ama bir resim dikkatimi çekmişti.
(y/n: arkadaşlar bu sayfa pek instagram gibi değil daha farklı, öğrencilerin açtığı bir site gibi düşünün)
Seoul Magic Magazine:
ŞİMDİ OKUDUĞUN
𝘀𝗶𝘆𝗮𝗵 𝗽𝗲𝗹𝗲𝗿𝗶𝗻'ʳᵒˢᵉᵏᵒᵒᵏ'
Fanfictionkaranlık sular titreşti, uzaklardan boğuk bir ses duyuldu, güneş parladı ve karanlıkla birleşti, iki zehirli ruh ölüm çukurunda salındı ve çukur yuttu seçtiği ruhu *** aksiyon, fantastik, gizem. ⌠ 𝓹𝓪𝓻𝓴 𝓬𝓱𝓪𝓮𝔂𝓸𝓾𝓷𝓰 ✾ 𝓳𝓮𝓸𝓷 𝓳𝓾𝓷𝓰𝓴𝓸�...