21 | trust

834 88 26
                                    

Finn, oradaydı.

Siyah, kıvırcık saçları rüzgarın
etkisiyle uçuşuyor, parmaklarım
ise onlara dokunma arzusu içinde
kaşınıyordu, ve beni farklı bir şeye
sokuyordu. Yutkundum, istemsizce.

Ardından gözlerimi kapattım. Onu
çok özlemiştim, her şeyiyle.

Ama yanına gitmedim, gidemezdim
de. Ona göre, ben bir haindim fakat gerçekleri öğrenince, af dileyen asla
ben olmayacaktım.

Onu orada bırakıp hızlı adımlarımı Sadie'nin evine yönlendirdim. Kare şeklindeki gözlüklerimi takıp, siyah şapkamı da başıma geçirip kendimi kamufle ettim.

Sanırım artık hazırdım.

Derin bir nefes aldım. Yapacağım şey tamamen benliğimden uzaktı fakat umrumda değildi. Sadece gerçekleri gösterecektim. Sadie beni yeterince yalanların içine dâhil etmişti, şimdi
sahne benimdi. Ve herkesin fikirleri
ile önyargılarını artık yok edecektim.

Erkek avcısı.

Artık böyle biri olarak anılmak istemiyordum.

Bunları düşünmek içimdeki öfkeyi uyandırdığında hızlı bir şekilde
bahçelerine girdim. Buraya daha
önce geldiğimden Sadie'nin odasını biliyordum, üst kattaydı fakat oraya ulaşmam çok zordu çünkü lüks evleri
içeride, birçok insan bulunduruyordu.

O sırada 2-3 hizmetli arka bahçe kapısından göründü ve ellerinde
tuttuğu tabaklarla bahçedeki lüks
ve büyük masaya doğru ilerlediler.

''Siktir,'' diye mırıldandım. Tek çarem bahçe kapısıydı ve yemekleri bahçede yiyeceklerse hiç şansım yoktu. Hemen çıkışa yöneldim ve aklıma gelen fikirle Finn'i gördüğüm yere doğru, koşmaya başladım. Gözlüğüm ve şapkam hâlen duruyordu ama umrumda bile değildi.

Parka girdiğimde hâlâ orada oturuyor olduğunu gördüğümde nefes nefese kaldığım için bir an duraksayıp hızlı
bir şekilde soluklandım. Ama zaman yoktu, Sadie yemek masasına oturup yemeğe başlamadan önce, aklımdaki planı hemen gerçekleştirmem gerekti.

Tam karşısına vardığımda bu duruma rağmen hızlanan kalbime anlam veremedim. ''Finn,'' diye fısıldadım,
hâlâ nefes nefeseyken. Şaşkın gözleri gözlerimi bulduğunda, gözlüklere rağmen harelerimi delip geçtiğini hissettim. Yutkundum. Ona sarılıp ağlama isteğimi, sonraya erteledim.

Ayağa kalktı. ''Millie? Bu hâlin ne-''

Sözünü kestim. ''Bana birazcık olsun güveniyor musun, Wolfhard?''

Afalladı, bir şey demedi, ağzını araladı ama geri kapattı. Sonunda, ''Millie ne oldu? Anlatır mısın bana?'' dediğinde
gözlüklerimi çıkardım.

''Güvenmiyorsun,'' diye fısıldadım acıyla. ''Güvenmiyorsun.'' Nedeni
yoktu, tekrarlayıp durdum. Kendi
kendimi dağıttım, toparlayamadım.

Sonra ben sustum.

Zihnim susmadı.

Ardından arkamı döndüm ve
ilerlemeye başladım. Canım
o kadar çok yanıyordu ki, bir
an için bayılacak gibi hissettim
kendimi. Ölsem yeriydi, sanırım.

Ama o sırada, bir el kolumu kavradı
ve beni kendine çekti. Başımdaki şapkayı çıkardı ve kafamı göğsüne yaslattırdı. Sonra, kollarını belime doladığında o an kendimi ona aitmiş
gibi hissettim.

Finn Wolfhard'a aitmiş gibi.

''Her şeye, herkese rağmen,'' diye
fısıldadı titreyen sesiyle. O da mı
ağlıyordu benim gibi? ''Wolfhard
sana güveniyor, hep de güvenecek.''

----

ASLA DUYGUSAL MÜZİK AÇARAK BÖLÜM YAZMAMALIYIM

BU ARADA FİNN İKİZLER BURCU BU NE DENGESİZİK HEHEHEHE

sky ' fillieHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin