Bölüm uzun olduğu için üç part şeklinde yazdım. Zamana yayarak okuyabilirsiniz.
Multimedya Bölüm Şarkısı: Piiz - Tut
İyi okumalar dilerim.4.Bölüm: "İhanetin Nabzı"
☯
Ben şimdi, saçları boynuna dolanmış bir kız çocuğuyum.
Bir şairin kalemini büyüten acının tohumu,
Kanadı kırık güvercinin ruhuyum.
Kana bulanmış geçmişin esareti,
Toprağa karışmış cesedin kokusuyum.
Ben şimdi, her şeyim.
Ben şimdi, hiçbir şeyim.-Elif Arjin Yücedağ
13 Yıl Önce
Yenidoğan, ANKARA 17:25Gözüne giren tozları, yarıldığı için sızlayan eliyle önlemeye çalıştı. Kulakları çınlıyordu. Etrafındaki hiçbir şeyi duyamıyordu. Boynunun arkasına annesi vurmuş gibi bir histi bu. O vurunca da bilincinin bir anlığına gittiğini hissederdi.
Yırtık taytını, elinde tutmuş sallayan çocuğa baktığında sesler tekrar kulağına oturmaya başladı.
"Noldu lan küçük fahişe? Hani bizi mahvedecektin?"
Elini şakaklarına götürdüğünde, çocuğun ayakkabısıyla yüzüne attığı toprakları umursamadı. Yanında durmuş çıplak bacaklarına bakarak gülenlerden de ondan da nefret ediyordu.
"Siktir git, Musa."
Karnına yediği tekmeyle, göğsüne kadar çıkmış olan tişörtün açıkta bıraktığı yer sızladı. Morarmaya yüz tutmuştu. Uzandığı yerden kalkmaya çalıştığında alnına bir tane daha tekme yedi. Kafası geriye düşerken burnundan akan kanın tadını aldı. Görüşü tekrar bulanıklaşırken kendini koruyamadı.
Ocağın son günüydü. Yaklaşık iki dakika sonra güneş batacaktı. Burda bayılıp kalmamayı diledi. Hava kararmadan eve gitmezse, annesinin yapacaklarını düşünemiyordu bile.
Zaten incecik olan taytı da gidince zangır zangır titremeye başladığını hissetti. Bacakları uyuşmuştu. Annesi öldürmese donarak ölecekti. Kışın hemen bitmesini istiyordu. Onun için çok zor geçen bir mevsimdi.
Son gücüyle bir kez daha kalkmak için çabaladığında, kafasında dikilen çocuk taytı boynuna doladı. Arkasına geçip var gücüyle sıkmaya başladığında diğer çocukların bir ödlek gibi kaçmaya başladığını gördü. Sanırım bu, gördüğü en son şey olacaktı çünkü nefes alamıyordu. İçine kum kaçtığı için şimdi daha çok sızlayan kirli ellerini boynuna götürüp taytı çekmeye çalıştı. Ama gücü yetmiyordu.
Bilincinin bu sefer gerçekten kapanmaya başladığını düşündü. Gözleri yerinden çıkacak gibiydi. Boğuluyordu.
Annesine seslendi. Biliyordu, duymazdı. O kızına hep sağırdı. 'Ölürsem başına bela olur muyum anne?' Her geçen saniye nefesinin içinden sökülüp gittiğini hissediyordu. Ciğerleri patlıyor sandı. 'Hayır, ben ölsem sen büyük bir beladan kurtulmuş olursun annecim.'
Hem umudunu hem de gücünün son kırıntılarını yitirdiğini anladı. Ellerini iki yanına usulca bırakıp ölümü beklerken uzaktan kendisine doğru hızla gelen bir cisim gördü. Ne olduğunu anlamadı. Arkasındaki çocuk inleyerek yere düştü. Ciğerlerine giren nefesle öksürmeye başladı. Yanından bir gölgenin geçtiğini gördü ama kafasını kaldıramadı.
Kendine geldiğini hissettiğinde arkasına baktı ve daha önce hiç görmediği çocuğun, kendisini boğan çocuğu yumrukladığını gördü. Henüz altı yaşındaydı. Sokaklarda kala kala her şeyi öğrenmişti. Birçoğuna kafa tutuyordu. Ama Musa, ondan 4 yaş büyüktü ve ona karşı kendini koruyamıyordu.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
ŞEYTANLA DANS
General FictionBurada şüphelendiğiniz herkes güvenilir güvendiğiniz herkes suistimalci. Kurban sandıklarınız cellat, cellat sandıklarınız ölümün kıyısında yaşıyor. Güneş şimşek çakınca doğuyor, yağmaya hazırlanan yağmur güneşin içinde ölü bulunuyor. Burada gökyüzü...