Bir esmer kadındır ki, kaldırımlarda gece,
Vecd içinde başı dik, hayalini sürükler.
Simsiyah gözlerine, bir ân, gözüm değince,
Yolumu bekleyen genç, haydi düş peşime der.Ondan bir temas gibi rüzgâr beni bürür de,
Tutmak, tutmak isterim, onu göğsüme alıp.
Bir türlü yetişemem, fecre kadar yürür de,
Heyhat, o bir ince ruh, bense etten bir kalıp.Arkamdan bir kahkaha duysam yaralanırım;
Onu bir başkasına râm oluyor sanırım,
Görsem pencerelerde soyunan bir karaltı.Varsın, bugün bir acı duymasın gözyaşımdan;
Bana rahat bir döşek serince yerin altı,
Bilirim, kalkmayacak, bir yâr gibi başımdan..
Necip Fazıl KISAKÜREK
.
.
.
Sinirlenmem bir insana göre çok çabuk olurdu. Affetme hızım ise bunun iki katı. Kin tutamazdım. Özellikle çok yakın olduğum insanlara. Bunu benim en zayıf yönlerimden sayabilirdik.
Markete girdiğimizde ne kadar zararlı yiyecek varsa hepsini sepetime dolduruyordum. Haneul ise delirdin diyerek aldıklarımı aynı yerine tekrar koyuyordu. Delirmiştim. Bunu inkar etmeyecektim. Özellikle bugün öyle garip bir gündü ki ne olup bittiğini henüz tamamen aklım almıyordu. Yada almak istemiyordu. Bilmiyorum. Hatta neyi bilmediğimi bile bilmiyorum.
Oysa evime gidip güzelce depresyona girecektim. En sevdiğim animeyi bilmem kaçıncı defa izleyecek ve en mutlu yerinde hıçkırarak ağlayacaktım. Sonra jin abim gelecek ve yine ne yaptılar sana diyip bana sarılacaktı. Saçlarımı okşayıp beni uyutacak ve ben sabah bu huzurla uyandığım için hiçbir şey olmamış gibi yoluma devam edecektim. Işte bunların hepsi annemin telefonuyla koca bir hayal olmuştu.
Baronla karşılaştığımdan beri hayatım bir garip ilerliyordu. Oysa ben sadece platonik bir aşık olarak her günümü kütüphaneye adamakla meşgul bir aptaldım. Bir anda işim allak bullak olmuştu. Rüzgarda sağa sola uçuşan yapraklar gibi hissetmiştim. Ve nasıl düzeleceğimi de henüz bulamadım.
Kasiyerin verdiklerini poşete koyuyordum. Moralim yerlerde sürünüyordu. Yüzüm sirke satarken her verileni poşete koymakla meşguldüm. Bir anda poşetin alt tarafı yırtılmış ve içinde bulunan eşyaların hepsi ayaklarıma dökülmüştü. Elimdeki boş poşete baktım ve sesli bir şekilde ağlamaya başladım. Kasiyer genç telaşa kapılmış bir sağa bir sola aptalca bakıyordu. Haneul eliyle yüzünü kapattı ve derince nefes aldı.
"Yemin ediyorum şu sakarlığın ağız tadıyla bir iş yaptırmıyor bize" dişlerini sıkarak konuştu. Ben ne yapabilirdim ki. Sakarlıktan çok şansızlık olmalıydı bu bendeki şey. Poşetin parçalanması da benim suçum değil di ya?
"Ağlamayı kes lini. Bizi rezil ediyorsun." Umrumda değildi. Biraz ağlamak istiyordum. Kasiyer genç bana peçete uzatmıştı. Hızla elinden alıp sesli bir şekilde burnumu sildim. Sırada bekleyen herkes tiksinircesine bana baktı. Sanki hiç biri bunu yapmamıştı!! Ağlamam durmuş ama hıçkırıklarım kesilmemişti. Ayaklarım acıyordu işte. Hemde çok. Haneul yeni bir poşet alıp tek tek etrafa saçılanları topladı. Bu nasıl depresyona girmekti anlamamıştım. Iki dakika önce Yoongi ye atar yapmış hatta ağzını bozarak konuşmuştu. Şimdi ise bana söylenerek döktüklerimi topluyordu. Hepsini bitirip doğruldu. Bende burnumu çeke çeke cüzdanımdan paramı çıkartıp uzattım. Genç adam uzattığımı alıp bir kaç tuşa bastı ve hızlıca para üstünü ve fişi uzattı. Sonrada saygıyla eğilip iyi günler dedi. Başımla onu onayladım ve haneulun topladığı poşeti elime aldım. Oda diğer poşeti aldı ve marketten çıktık.
![](https://img.wattpad.com/cover/221715549-288-k637640.jpg)
ŞİMDİ OKUDUĞUN
00.00 (zero oclock)/ jeon jungkook
Fanfiction"Bu, benim değil mi?" Elindeki kitabı bana uzatarak sordu. Neden cevabını bildiğin soruları bana soruyorsun bilmiyordum. Başımla seni onayladım. "Sensin" hafifçe tebessüm etti. Bu gülümsemeni sevdiğimi biliyorsun. "Bunu neden yaptın?" Bu sefer gü...