00.22

1.8K 211 162
                                    

Bölüm şarkısını dinlemeden geçmeyin..
Şiddetle tavsiye edilir..

İlelebet aşk bu bendeki
Kör olası yaktı içimi
Ara sıra uğra kalbime
Oyunun içinde tut beni
İstemem söz sevmeni

Alacakaranlığım, varla yok arası
Zindandan hallice kibirli yalnızlığım

Ferman Akgül-istemem söz sevmeni
.
.
.

Soruyu duyduğunda sessizce bana bakmaya devam etti. Sanırım bunuda söylemek istemiyordu. Onu anlıyordum. Sonuçta onun hayatıydı ve söylemek zorunda değildi. Garip olan bendim. Ona karşı fazla meraklıydım. Şöyle düşününce yakında attığı adımları bile soracak gibiydim.

Sıkıca tuttuğu elimi çekerek tekrar yürümeye başladık. Hava oldukça sıcak olduğu için üzerimiz kurumaya başlamıştı. Hafif esen rüzgar nemli yerlerin üşümesini sağlıyordu. İtiraf etmek gerekirse bu güzel bir histi.

Boşta olan eliyle cebinden telefonu çıkarttı ve bir kaç şeye dokundu. Sonrada eli kulağına gitti. Sanırım birini arıyordu.

"Merhaba efendim. Acaba müsaitseniz bulaşabilir miyiz?" Sesi biraz heycanlı ve fazla istekli çıkmıştı.
"Hansu parkındayız."
"Peki efendim görüşürüz" telefonu kulağından çekti ve kapatıp cebine koydu. Biri geliyordu sanırım.
"Kim Dongwoon sunbaenim geliyor. O gelene kadar sorunu cevaplayacağım. Ama önce şuraya oturalım." Çardaklardan birini gösterdi. Başımla onayladım. Ondan daha heyecanlıydım. Yine onun hakkında bir şey öğrenecektim. Yeni yeni aklıma düşen elimi tuttuğu gerçeği ile kalbim hızlanmaya başlamıştı.
"Elimi ne zaman bırakmayı planlıyorsun?" Gözlerimle hala sıkıca kavradığı elimi gösterdim. Belli belirsiz tebessüm etti, omuz silkti ve tekrar önüne döndü. Dışarıdan bir çift gibi göründüğümüzü tahmin edebiliyordum. Bu biraz daha gergin hissetmemi sağlamıştı. Sakinleşmek için etrafı incelemeye başladım. Belki dikkatimi çekecek bir şeyler bulabilirdim.

Çocuk sesleri geliyordu uzaktan, buna ek kuş ve köpek sesleride onlara katılıyordu. Hafif rüzgar dalların yapraklarını sallıyor tiz sesler çıkartıyordu. Fazla huzurlu gelmişti bir an. Eğer o soruyu sormasaydım öylece çimlere uzanıp bunları dinlemeyi teklif ederdim.
Bu düşüncelerimi bölen ses ise Barona ait olmuştu. Onu duyunca diğerleri siliniyordu sanki. Sesinin güzel olduğunun farkında mıydı acaba?
"Senden hoşlanana kadar tutacağım" açık sözlülüğü bazen beni hayrete düşürüyordu. Kocaman gözlerle ona baktım ama o bir an bile olsun bana dönmemişti.
"Sanırım sen benden hoşlanmaya çoktan başladın. Baksana bana bakmaktan duramıyorsun. Ayrıca kalbinin sesi bana kadar geliyor" kıkırdadı. Bu gün fazlamı açık sözlüydü? Zaten sabahtan kalma bir gariplik vardı bunlarda üzerine tuz biber oluyordu. Bir an kalpten gidip şuraya bayılabilirdim. Bunun suçlusu da tabiki Barondu. Seni kedi kılıklı sincap seni.

"Derdin ne senin?"

"Derdim mi? Bildiğini sanıyordum" çardağa girdi ve ilk bulduğu yere oturdu. Benide yanına çekmişti.
"Hatırlıyorsun değil mi? Sana daha önce korkak olduğumu söylemiştim. Sevmekten korkan bir korkağım. Çünkü kaybetme duygusunu yaşadım linah. Bunu iki yılda atlatamadım. Senin sayende yeni yeni konuşkan olmaya, birileriyle vakit geçirmeye ve bir şeylere tepki göstermeye başladım. Bu zamana kadar eğer birini seversem ve o da beni bırakırsa ne yaparım diye düşünmekle geçti. Korktuğum için sevemedim. Sevmeyi bırak Taehyung 'tan başka arkadaş bile edinemedim. Bu yüzden hayalimden bile vazgeçtim." Yavaşça bana döndü. Hala sımsıkı tutuyordu elimi. Dizleri dizlerime değiyor beni tuhaf hislere boğuyordu. Bakışları fazla anlam yüklüydü. O anlamsız bakışları yerini bir çok duyguya bırakmıştı. Görmeme izin veriyordu. Sanki o da bana bir şey kanıtlamak için gelmiş gibiydi. Bunuda iyi beceriyordu.

00.00 (zero oclock)/ jeon jungkook Hikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin