otuz bir

498 45 27
                                    

Hava güneşli olduğu zamanlar Eray daha coşkulu ve mutlu olurdu. Çocukluğundan beri bu halini izlemekten hoşlanan Doruk, top oynayan sarı saçlıyı suratında bir tebessümle takip ediyordu. Mangalın önünde sıcak basmış olacak ki, arada mangal yelpazesini kendine sallıyordu. Huzurlu hissediyordu Doruk. Bir haftalık tatilin veremediği sakinliği vermişti gülümseyen gözler ona. Ne kadar kaçmak istese de biliyordu, onun yeri burasıydı. Doruk, bu sarı saçlara mahkumdu.

"Biraz da ben yapayım istersen." Tolga'nın kıvırcık saçları ve keskin mavi gözleri manzarasını kapattığında kaşlarını istemsizce çattı Doruk. Tolga'nın surat ifadesinin de ondan pek bir farkı yoktu.

"Eray'la vakit geçirmek varken mangal yellemek mi istiyorsun gerçekten?" Diye sordu esmer olan alayla. Tolga'ysa sinirle gülümsedi. Yan yana geldiklerinde sanki hava ağırlaşıyordu. Bunu fark eden Ekin, oturduğu yerden kalktı, onları yalnız bırakmak için top oynayan Eray ve Yakup'un yanına gitti.

"Eray meşgul şimdi. Hem dışarıdayız." Tolga, elini yelpazeye uzatınca Doruk kolunu geri çekti.

"Sevişin, demedim zaten Tolga. Gidip top oynasana onlarla." Esmer tenlinin çenesiyle gösterdiği yere bakma gereği duymadı Tolga. Keskin mavileri, Doruk'un gözlerinin üzerindeydi.

"Versene lan iki dakika da ben yapayım." Tolga, cebinden bir dal sigara çıkarıp mangalın ateşine tutarken Doruk, ellerinin titrediğini fark etmişti. Bunun üzerinde alaylı gülümsemesi yerini keyifli bir gülümsemeye bıraktı.

"Noldu amına koyayım? Kavga mı ettiniz yine?" Tolga, sigarasını dudaklarına koyarken gözlerini kaçırmıştı bu sefer.

"Yok öyle bir şey."

"Eray sana fazla bile." Dedi Doruk yelpazeyi diğer eline alırken. "Bence ara verin biraz. İkiniz de birbirinizin psikolojisini sikiyorsunuz."

"Bana ilişki tavsiyesi verecek son kişisin." Tolga'nın sigaranın perdelediği dudaklarının arasından mırıldanışını umursamadı Doruk. "Eray beni bırakmaz ben ayrılmak istesem de."

Tolga'nın bu kadar iddialı olmasına esmer tenli olan hafiften bozulmuştu. İleride top oynayan ikiliye tekrar baktı. Güneşin vurduğu beyaz ten parıl parıldı, sarı saçları koşarken rüzgarla dans ediyordu, kendine büyük gelen penyesini eşofmanının içine koymuştu ve bu yüzden ortaya çıkan kalçası her hareket edişinde Doruk, alt dudağını ısırma ihtiyacı hissediyordu.

"Tavukları yakacaksın." Tolga'nın sesiydi bu kez onu gerçekliğe tepetaklak düşüren.

"Tavuk eti geç pişer." Tekrar Eray'a baktığında bu kez onun da kendisini izlediğini gördü ve kafasını tekrar Tolga'ya çevirdi. "Bu kadar sabırsızken nasıl olur da mangal yakmayı düşünebilirsin anlamıyorum. Mangalda et pişerken senin de ateşin karşısında pişmen gerekir."

"Edebiyat yapma lan bana." Tolga'nın sözlerine Doruk bu sefer kahkaha atmıştı.

"Doğru, sen edebiyat okuyordun değil mi?"

"Eray'ı nasıl tavladım sanıyorsun? Gerçi üniversite okumam bile bana düşmesi için yeterdi ama." Bu sefer gülen Tolga'ydı. Açıkça meydan okuması, üniversiteyi bile bitirememiş Doruk'un dudaklarının düz bir çizgi haline gelmesine neden olmuştu.

"Çok acıktım. Çıktı mı adanalar?" Yakup'un koşar adım yanlarına gelmesiyle ağırlaşan hava, gerilen ortam ve toplanan bulutlar yavaşça dağılmıştı.

"Daha değil. Kuzu şişler hazır ama. Oturun siz, Tolga servisi yapar."

Eray, Yakup'un ardından kafasını uzatıp Doruk'a baktı. "Sen bizle yemeyecek misin?"

Doruk gülümsedi ve kaşlarını kaldırıp indirdi. Tek bir soru bile kalbinin fethedilmesine yetmişti. "Mangalı beklemem lazım."

"Gel otur." Eray, elini uzattığında esmer tenli bunun yine bir hayal ürünü olduğunu düşünmeden edemedi. "Tolga bekler başında."

Yapılan bu hareket aslında Doruk için jest değil, Tolga'ya yapılan kapristi. Eray yine oyunu kendi kurallarına göre oynarken Doruk bunun bilincinde olsa da anın tadını çıkarmayı seçmişti. Ona uzatılan ele bakıp gülümsedi ve kafasını salladı. "Tamam. Servisleri ben yapayım o zaman."

Doruk minnoşum ne hallere düştün sen ya?

garam (texting) // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin