elli

680 42 65
                                    

Genç bir adam, karanlığın sakladığı taburenin üzerinde gözlerini kapatmış çalan müziğin tadını çıkarıyordu. Üzerindeki penye ve pantolon ona bol geliyordu. Bar taburesinin dayandığı masanın üzerinde hiç içki şişesi yoktu bu sefer. Son kez sarhoş olmaya gelmişti. Dalgalı saçların ve meleksi suratın heyecanla sallanmasını izleyecek, sonra sessizce gidecekti.

Göz kapaklarını araladı, kocaman sahnenin üzerindeki bir avuç gence, bir zamanlar tek yakınları olan insanlara baktı. Yalnız kalması değildi ona koyan, yalnızlık sorun değildi. Doruk kendini bildi bileli yalnızdı. Yıllarca aptal gibi bir şeyleri saklamaya çalışması da değildi. Hatta Eray'a bile üzülmüyordu.

Üzülüyordu çünkü artık tutunacağı hiçbir şey yoktu.

Yanağındaki ıslaklığın yaş olduğunu fark ettiğinde donakaldı Doruk. Buraya gelirken ağlamayacağına söz vermişti kendisine. Vedalar mutsuz olmamalıydı. Gülümsemeliydi. Ona gülümseyerek Hoşçakal, demeliydi.

Elleri çenesine tırmandı, oradan yanağına ulaştı. Hızla silerken yeni yaşların sıcaklığını hissetmeye dayanamıyordu. Gözleri yanıyordu. Ceketinin kumaşı göz kapaklarını yakıyordu. Ancak bunlar umursanacak şeyler değildi. Müzik güzeldi; sahnedeki dört kişi tüm odağını buna vermiş, bu akşam burada bulunan herkesin buradan ayrılırken mutlu olmasını istiyordu.

Doruk, başını dizlerinin üzerine eğdi. Çıkaramadığı hıçkırıklar boğazını düğümlemişti. Kimi kandırıyordu ki, mutlu falan değildi. Ne yaparsa yapsın hiçbir şey düzelmeyecekti.

Biraz toparlanmaya çalışıp indi tabureden. Hızlı adımlarla kalabalığı yarıp çıkış kapısına ilerledi. Dönüp tekrar sahneye bakmaya mecali yoktu. Bir başka bakış, onu bu uçurumdan bir kez daha itecekti. Bir kez daha kayalıklara çarpmaya niyeti yoktu.

Temiz hava, diye geçirdi içinden. İhtiyacı olan temiz havayı, gecenin ayazını içine çekmekti. Sahilde başıboş yürümekti belki de. Biraz uyumaktı boş sokaklardaki banklardan birinde. İhtiyacı olan şey burada değildi. İhtiyacı olan şey, geride bıraktığı sarı bukleler değildi.

Dışarıya adımını atar atmaz denize koşmaya başladı Doruk. Soğuk keskindi, üzerinde ince bir ceketten fazlası yoktu ama umursamıyordu. Daha fazla burada kalırsa, vazgeçmekten korkuyordu. Artık bir köpek gibi, artık alçakça yaşamak istemiyordu.

Sahile ulaşana kadar durmadı. Uzamış saçlarının arasında rüzgarı hissettikçe hafiflediğini hissediyordu. Denizin ve limanın tuzlu kokusu sürekli şişip sönen ciğerlerine doldukça aklı bir an olsun boşalıyor, kendisini daha huzurlu hissediyordu.

Çocukluğunda, kızkardeşiyle çok kere denize geldiğini hatırlıyordu Doruk. Ayaklarının kumda bıraktığı ize bakıp gülüşürlerdi. Anneleri onları bulana kadar saklanır, şarkılar uydurup oyunlar oynarlardı.

Dayanacak kimsesi kalmadığı son zamanlarda Dora gibi hissediyordu. Dora'nın son zamanlarında aklından geçen düşüncelere paralel fikirlerde seyretmek Doruk'u üzüyordu. Aynı kişiyi sevdikleri için küsmüştü öteki yarısına. Yalnız hissetmesine neden olmuştu, kendi canına kıymasına. Şimdi onun gibi bakıyordu hayata, bir zamanlar yanında ağabeyi bile olmayan Dora gibi.

Gözyaşları bu kez küçük kızkardeşi için döküldü yanaklarına. Koştuğu için kulaklarına vardı, oradan ensesine indi. Yaşadığı duygu yoğunluğu tarif edilemezdi. Sanki göğsünde feci fırtınalar kopuyor, art arda şimşekler çakıyordu beyninde.

Sonra durdu. Bacaklarında derman kalmayınca oturdu denizin karşısındaki bir banka. Gecenin ilerleyen saatlerinde gerçekleştireceği planı gözden geçirmek için ellerini başının arasına alıp gözlerini kapattı. Uzayan saçları avuçlarını kaşındırıyordu.

garam (texting) // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin