kırk sekiz

524 42 65
                                    

Karanlık, aydınlık. Mor ışıklar.

Karanlık, aydınlık. Beyaz ışıkta ışıldayan sarı saçlar.

Karanlık, aydınlık. Boşluğa bakan kısık gözler, devrilen şişeler, yanaklardan süzülen gözyaşı, bardakta sallanan malt bira.

Karanlık, aydınlık. Kara gözlere bakan kısık mavi gözler.

"Çok içtim galiba." Doruk'un gözleri, bütün gece olduğu gibi, yanıp sönen ışıkların altında bambaşka görünen çocuğun üzerindeydi. Alkol yüzünden ıslanmış alnı, arada kırıştırıp çektiği kalkık burnu, mavi gözleri ve kaşlarına dökülen ter damlalarının bir türlü kavuşamadığı gözyaşları... Doruk baktıkça daha da içine çekiliyordu. Artık düzgün düşünemiyordu. Aşağılarında hissettiği baskı her dakika biraz daha artarken arada gözlerini kapatma ihtiyacı bile duyuyordu. Çok fazlaydı. Eray, kanında madde etkisi yapıyordu. "Sahiden, ne çok içtim."

Eray, Doruk'u duymuyordu. Uzun zaman sonra bünyesinin alkolle karşılaşması onu fena sersemletmişti. Halka açık bir yerde, üstelik böyle iğrenç kokan ve görünen bir yerde ağlamak, hatta bunu Tolga için yapmak, hiç Eray'a göre değildi mesela. Aynaya baksa kendisini tanıyamazdı.

"Eray?" Doruk, gülümseyerek suratını yaklaştırdı Eray'a. İkisi de fazlaca alkolden mütevellit, zaman yavaşlamış gibi hissediyordu. Arkadan gelen müzik sesi yüksek ama anlaşılmazdı. Oturdukları koltukta Doruk için sadece Eray, Eray içinse önünde boş duran rom ve bira bardakları vardı.

"Hm?"

"Ne düşünüyorsun?" Doruk'un gülümsemesini hep tatlı bulmuştu Eray. Çocukken ondan büyük olmasına rağmen bunu her defasında dile getirip onu utandırırdı. Küçük Doruk tatlı olmak istemezdi çünkü, güçlü olmak isterdi.

Şimdiki Doruk'sa sadece Eray'ın olmak.

"Gülüyorsun." Eray, fark etmeden -belki de umursamadan- elini gülümsemenin üzerine koydu. "Komik bir şey oldu da ben mi kaçırdım?" Ardından elini biraz yukarı çıkardı ve Doruk'un yanağını sıktı. "Çocukken güldüğün gibi gülüyorsun."

"Sen neden ağlıyorsun?" Doruk, yanağındaki eli kendinden uzaklaştırıp masanın üzerine bıraktı. İplerinin kopma raddesinde olduğunu, pembe dudaklara her bakışında iliklerine kadar hissediyordu.

"Ağlıyor muyum?" Eray hızla dokundu yanaklarına. Islanan ellerine bakınca, çatıldı bütün gece mahzun duran kaşları. "Ağlıyormuşum."

"Dora burada olsa ne çok kızardı şimdi sana. Ağlamandan hoşlanmıyordu hiç." Işıklar yanıp sönmeye devam ederken sanki o masanın etrafında üç kişilerdi. Birkaç saniyeliğine olsa da bir zamanlar sınıf arkadaşı ve can dostu Dora'yı düşünmek Eray'a iyi geldi. Gözyaşları durdu, kafasını kaldırıp zaten ona bakmakta olan esmer tenli adamı inceledi ilgiyle.

"Dora seni çok seviyordu Doruk. Onu neden yalnız bıraktın?" Doruk, nefesinin kesildiğini hissetti. Kardeşinin son görüntüleri alkol yüzünden tam olarak kontrol edemediği zihnine doluştuğunda ani bir ağrı girdi şakaklarına. Sana aşık olduğu için kavgalıydım kardeşimle, diyemedi.

Eray önündeki bardaklara baktı. Yine ters bir konu açtığını fark etmişti. "Üzgünüm, öyle demek istemedim."

"Tolga ile bitirdiniz mi şimdi tamamen?"

"Onu konuşmasak?" Eray'ın sözleriyle Doruk yutkunup kafasını salladı.

"Peki." Esmer tenli adam ayaklanıp masadaki bardakları saydı. Ardından elini Eray'ın omzuna dokundurdu. Küçücük bir ten teması bile tüylerinin diken diken olmasına yetiyordu. "Hesabı ödeyeceğim. Geri döndüğümde kalkalım."

garam (texting) // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin