kırk beş

464 36 47
                                    

Yukarıya grupça çaldıkları cover'ı koydum. Açılmazsa diye girişe de yazıyorum mutlaka dinleyin :

The Young Professionals - Video Games

Gece kulübünün parlayıp sönen ışıkları, sahnenin önünde dans eden bedenlerin damarında parlayan alkol ve sahneden taşan müziğin sesiyle aylar sonra ilk kez Garam, bir arada hissediyordu.

Yüzleri terden parıl parıldı, en son bir saat kadar önce mola vermişlerdi. Neyse ki performanslarının sonuna geliyorlardı. İçeride kendinden geçmiş dans eden insanlar fark etmese de saat ikiyi çoktan geçmişti.

Kendi bestelerini çalmayı bırakmış, artık son istek parçalarını çalıyordu Garam. Türkçe ya da yabancı pek fark etmiyordu onlar için. Müziğin amacı eğlenmek ve eğlendirmekti. Müzik evrenseldi, müzik öznel ve evrenseldi.

Bu yüzden bu gece son şarkılarını çalarlarken herkes bir sonraki performanslarına kadar anın tadını kendi yöntemleriyle çıkarıyordu. Ekin gitarını kabaca tutup kafasını sallamaktan hoşlanıyordu, Eray'sa bagetleri vurduktan sonra kısa bir sessizlik için zilleri tutmaktan. Yakup, orgun başında müziği çeşitli modlara göre yönetirken Tolga gözlerini kapatmış, mikrofona sıkıca sarılmış halde sözleri haykırıyordu. Ana gitarist olan Doruk'a düşen ise telleri titreştirirken göz ucuyla bukleli sarı saçları izlemekti.

"It's you, it's you, it's all for you."

"Everything I do."

Kalabalık, Tolga'nın aksanlı sesiyle coşarken ışıklar yandı ve Eray'ın drumlara vurmasıyla söndü. Bu kez yeni bir frekans yakalamışlardı. Ritimle beraber yanıp ritimle beraber sönüyorlardı.

"I tell you all the time,"

"Heaven is a place on Earth with you."

Doruk'un kara gözleri tekrar Eray'a değdi ve gitarın ucunu biraz yukarı kaldırıp sırtını geriye yasladı. Kendi alanı karanlık olduğu için performans boyunca Eray'ı izlediği fark edilmemişti. Zaten insanlar da bunu fark edecek kadar ayık değildi.

Doruk gülümsedi. Bu karanlıkta pembe tişörtün altından görünen dikleşmiş göğüs uçları bir hayal ürünü müydü yoksa gerçek miydi bilemiyordu. Dudaklarını ıslattı ve tellere daha sert vurmaya başladı.

"Tell me all the things you wanna do."

"I heard that you like the bad girls,"

"Honey, is that true?"

Giray, her zamanki gibi bir taburenin üzerine oturmuş sahneyi izliyordu. Gözleri daha çok Doruk'un üzerindeydi. Arada birkaç adım atıp bateriye yaklaşması fazlasıyla sıkıyordu Giray'ın canını. Aşık olması gereken son kişiye yıllardır vuruktu Doruk ve Giray'ın elinden hiçbir şey gelmiyordu bu konuda. Kara gözlerin çöküşünü, esmer teninde elmacık kemiklerinin yavaş yavaş belirginleşmesini kendi gözleriyle izlemişti her geçen gün. Hiçbir şey yapamıyordu. Doruk'u sadece kendisi kurtarabilirdi.

Ama Giray biliyordu. Doruk'la bunu konuşsa alacağı cevaptan emindi : Eray'dan kurtulmak isteyen kimdi?

"It's better than I ever even knew."

"They say that the world was built for two."

"Only worth living if somebody is loving you,"

Şarkının sonu için hazırlanan Tolga, kalabalıkta zar zor seçtiği sarı saçlarla kaşlarını çattı.

"Baby now you do."

Büyük bir alkış koptu sahnenin bir basamak altında. Pek çok kafa heyecanla onlara bakıyordu. Islıklar ve minik çığlıklar, yanan ışıklarla beraber suratlarına çarpmıştı.

Tolga artık gülümsüyordu. Çünkü fark etmişti, kalabalıkta gördüğü sarı saçlar zahiri değildi. Rüzgar buradaydı, tam karşısında onları alkışlıyordu.

"Bu akşam bize katıldığınız için teşekkür ederiz. İyi eğlendiniz mi?" Tolga kalabalığa sorarken gözlerini Rüzgar'ın biçimli ve çocuksu suratına dikmişti.

"Evet!" Kalabalıktan coşkulu bir ses gelse de, Tolga neşelenemedi. Çünkü Rüzgar ona neredeyse hiç bakmıyordu.

"Biz de çok eğlendik. Bir sonraki buluşmamıza kadar sağlıcakla kalın. İyi geceler!"

Tolga, mikrofonu ayağına yerleştirip birkaç adım geriledi. Grup arkadaşları kahkahalarla gülüp ekipmanlarını toplarken ses sisteminde standart müzikler dolaşmaya başlamıştı. Işıklar yeniden kapanmış, insanlar yine hiçbir tasaları yokmuş gibi koyulmuşlardı dans etmeye.

Tolga yeniden kalabalığa baktı umutsuzca. Nedense ona bu denli hayran olan Rüzgar'ın bir kez olsun suratına bakmaması gururunu incitmişti. Beklediği gibi onu bulamadı. Derin bir nefes verip sevgilisinin yanına ilerlerken onu belki de hiç görmediğini düşündü. Yorgundu, bunun bir hayal olması olasıydı. Sonuçta gerçekte bir kere bile karşılaşmamışlardı.

Sahneden inip arka odaya geçerlerken Doruk'un gözleri hala, bakışlardan habersiz Eray'ın üzerindeydi. Arka odanın ışıkları ifşa etmişti :

Beylerin ikisi de hayal görmüyordu.

Tolga; koltuğun üzerinde oturmuş onlara bakan Rüzgar ile kalakalırken Doruk, sevdiğinin göğsünde filizlenen meme uçlarıyla yutkunmak zorunda kaldı.

Tolga göz ucuyla bagetlerini çantasına yerleştiren sevgilisine baktı. Ardından geniş odada neredeyse kimsenin fark etmediği çocuğa yaklaşıp kolundan tuttu. Rüzgar, ne olduğunu anlamadan kendisini giyinme kabininde bulmuştu.

"Rüzgar, geldin demek." Tolga gülümserken Rüzgar, kendinden hayli uzun olan gence kaşlarını çatmış bakıyordu. "Seninle bir daha hiç konuşmayız sanmıştım."

Rüzgar, kolunu sıkıca tutan ele baktı. Ardından hızla sallandı kurtulmak için. Bunu yaparken "Bırak beni!" diye bağırmayı da ihmal etmemişti. Tolga, sarı saçlı çocuğun belki de saniyeler içinde herkesi başlarına toplayabileceğini hesaplamamıştı.

Şaşırtıcı bir şekilde, perdeyi açan Eray değil Doruk'tu. Bir an sonra Rüzgar, öteki kolundan tutulmuş bu kez dışarıya sürükleniyordu.

"Doruk, çekiştirme artık beni." Dışarıya çıktıklarında, serin ve temiz hava suratlarına çarptığında, Rüzgar Doruk'a baktı.

Önceki sakin halinden eser kalmayan esmer tenli adamsa, içinde kaynayan öfkeyle yeşil gözlere. "Niye geldin lan buraya?"

Hiddeti, ses tonundan Rüzgar'ın kulaklarına, oradan da içine işleyip sıska bedeni titretmişti. Buraya azarlanıp çekiştirilmeye gelmemişti. İstediği tek şey onu görmekti.

"Anahtarını getirdim."

Çocuğun ağzındaki bira kokusunu duyumsadı ve ince elin sardığı anahtara baktı Doruk. Ardından sinirle duvara çarptı çocuğu. "Ben sana demedim mi Gelip alırım, diye? Gerizekalı mısın sen? Niye geliyorsun?"

Rüzgar'ın gülümsemesini gören Doruk, dudakların iki yana kıvrılmasına ilk kez sinir oldu ve bu kez dudakları yerine yumruk yaptığı elini yapıştırdı o gülücüğün üzerine. Rüzgar, hızla geriye savrulan kafasını sertçe duvara çarpınca daha fazla dayanamadı ve yere düştü.

"Bir daha benim yanıma yaklaşma Rüzgar. Bir daha beni görmeye gelme. Bir daha, grubumun yakınından bile geçme." Boyalı sarı saçları çekiştirip Rüzgar'ı ayağa kaldırdığında Doruk ilk kez görüyordu o ince suratı bir gülümseme olmadan. Acıyla kapanan gözlerden akan yaşlar, ince bir yol oluşturmuştu yanaklarında. Boynunda damarlar belirginleşmişti. Dişlerini sıkıyordu belli ki.

Rüzgar tek kelime edemedi. Elindeki anahtarı uzattığında, esmer tenli adam saçlarını bırakıp anahtarı aldı ellerinden. Rüzgar yeniden yere düşmüştü. Doruk ona bakmadan içeri girerken hala öfkeliydi. Ve korkuyordu da, aşağıya indiğinde karşılaşacağı manzaradan çok korkuyordu.

Hayalimdeki gibi değil ama bu sıcakta da en iyisi bu.

garam (texting) // bxbHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin