Hayat... Bazen çok kısaydı. Ölümün ne zaman ve nasıl geleceğini hiçbir zaman bilemiyordunuz. Uyurken, kazayla, yaşlanmanın sonucu veya bir cinayete kurban giderek... Her şekilde o beyaz ışığa doğru yürüme gerçekleşiyordu.
Wisteria Walker... Üniversiteden yeni mezun olmuş, hayatının baharında olan bir genç kızdı. Annesini küçük yaşta kaybetmiş ama babası ona hem annelik hem babalık yapmıştı. Tam diplomasını almış koşarak babasına doğru giderken en son gördüğü ona doğru hızlıca gelen bir araba olmuştu. Ardından bir beyaz ışık ve kendini şu anda bulunduğu bulutlarla dolu yerde bulmuştu.
"Neredeyim ben ?" diye düşünüyordu. Bulutların üstünde olmak için anca rüyada olması gerekiyordu. Arkasında bir orman ve önünde bir uçurum vardı. Madem rüyadaydı uçurumdan atlayabilirdi değil mi ? Hem rüyada uçmayı her zaman deneyimlemek istemişti. Böylece uçuruma doğru koşmaya başladı.
Atladı ama büyük bir problem vardı. Düşüyordu ! Hem de gerçekten düşüyordu ! Kendini hiç de rüyada gibi de hissetmiyordu. Tam gözlerini kapattığında kendini o atladığı yerde buldu ama tek fark sırtında bir çift gri kanat ve karşısında bazı kişiler vardı.
Beyazlara bürünmüş olan kadın ilk söze başlayan oldu.
"Tatlım, öncelikle hoş geldin. Bunu böyle söylemek istemezdim ama şu an ölmüş durumdasın ve ilerde bulutlar arkasında gördüğün bina da melekler ve iblisler okulu. Artık sen de bizlerden biri olmaya adım atacaksın."
"Ölmüş durumdasın." Bir ölüm haberi en kötü böyle verilirdi herhalde ama ölmüş olamazdı. Hiç ölmüş gibi hissetmiyordu ki. Gerçi ölmüş gibi nasıl hissedilir onu da bilmiyordu. Bir eliyle ufaktan kendini cimcirmeyi denedi. Rüyalarda canı yanamazdı çünkü ama tam aksine hissediyordu. Gerçekten cimcirdiği yer kızarmıştı bile.
"Canım biliyorum bir anda söyleyince afalladın ama kabullenmen lazım. Sen insanlar arasından bu görev için seçilen nadir kişilerdensin. Bu arada kendimi tanıtmayı unuttum. Ben Misselina."
"Andy, yeni gelen tanınmayana yardım edeceğini umuyoruz." Bu ses Misselina'nın aksine gayet soğuk bir sesti ve yine Misselina'nın aksine simsiyah giyinmişti. Andy dedikleri kişi başıyla onları onaylamış ve ikisi de uçarak gözden kaybolmuşlardı.
"Biliyorum, alışmak zor oluyor ama ölümünü kabullenmekle başlasan iyi olur." Wisteria, Andy'e sorgulayıcı bir bakış atmış ve hâlâ etrafını süzüyordu.
"Demin gördüğün kişiler, yani Misselina ve Herald okulda öğretmenler. Misselina bir melek, Herald ise bir iblis. Biz, yani senle ben tanınmayan oluyoruz. İki gruptan biri bizi tanıyasıya kadar durum böyle oluyor. Doğuştan melek veya iblis olanlar için ise durum daha farklı. " Andy her şeyi tek tek açıklarken bunların hepsi Wisteria'ya çok fazla gelmişti. Hiçbir şey söylemeden sadece yutkunuyordu. Şimdi tüm arkadaşları, babası, tüm dünyayı geride mi bırakmıştı ? Ölümü hiç böyle hayal etmemişti. Düşüncelerinden sıyrılmasını sağlayan arkalarından gelen bir kız sesi olmuştu.
"Hey ! Uçurumdan mı atladın ? Ormana mı girdin ?" Gelen kız siyahlar içinde ama bir o kadar da güzel ve doğrusunu söylemek gerekirse seksi bir kızdı.
"Uçurumdan atladım." Kız, Wisteria'nın cevabı üzerine büyülenmiş gibi bakmıştı.
"Vay canına ! Tanınmayanlardan sadece senin dışında Andy uçurumdan atlamıştı."
Bu iyi bir duruma mı işaretti yoksa tam tersine mi ? Kafası o kadar karışıktı ki ve aklında sorulmayı bekleyen binlerce soru vardı.
"Ona alışması için biraz zaman ver Mimi. Biz, bir zamanlar insan olanlar, için bu durumu kabullenmek ve sindirmek ilk başta çok zor olabiliyor."
Mimi, Andy'e pek aldırmayarak sesinde gizleyemediği heyecan ile konuştu. Sonuçta buraya her gün insanlar dünyasından biri gelmiyordu.
"Ee, hadi o zaman ! Okula gidelim ." Wisteria buna karşılık bir gökyüzüne bir de Mimi'ye bakıyordu. Dünya'da iken yükseklik korkusu sebebiyle yüksek binalardan aşağı bakmaya bile korkardı. Oysa şimdi uçması gerekiyordu ama kaçınılmaz bir sonun da olduğu bilinciyle hafif ürkek bir tonla sordu.
"Eee...nasıl uçuyoruz ?" Andy ve Mimi hafif gülümseyerek ve aynı anda kanatlarını açtılar. Andy'nin kanatları sıradan ve açık gri bir tonda idi. Pek hayran bırakıcı olduğu söylenemezdi. Mimi'nin kanatları ise dehşet derecede güzeldi. Simsiyah kesin uçlu, adeta dünyada bir "Batman" olabilecek kanatlara sahipti.
Andy, kendinin de yaşadığı anılardan tecrübe ettiği için ilk yardım atağını o yaptı.
"Kanatlarını açmak inan ki zor değil. Sadece sırtında kanatların olduğunu ve onların açık bir şekilde durduğunu düşün ve işte ! Artık kanatların var." Wisteria, bu denileni gözlerini kapatarak yerine getirdi ve gözlerini açtığında şok olmuş bir şekilde kanatlarına baktı. Andy'ninkine çok benzer olan gri kanatlara sahip olmuştu. Gerçi gözlerini kapadığında biraz Barbie Mariposa gibi kanatlar hayal etse de şu an gerçekten uçmasını sağlayacak kanatları vardı. Hem de bu bir rüya değildi. (hâlâ emin olamasa da.)
Mimi, Andy'den konuşma sırasını ödünç alıp anlatmaya devam etti.
"Şimdi tek yapman gereken kendini boşluğa bırakmak ve kanatlarını çırpmak. İlk başta zor gibi gelebilir ama alıştığın zaman inan sanki günlük bir ihtiyacın gibi olacak." Wisteria hızlıca kafasını salladı ama aklına takılan tek bir soruyu da sormadan edemedi. Andy ile kendisinin kanatları bu kadar sönükken Mimi'nin kanatları nasıl bu kadar havalı idi ?
"Bizim kanatlarımız neden seninkiler gibi değil peki ?"
Mimi bu soru üstüne biraz gururlanıp kömür karası saçlarını hafif geriye atarken Andy buna hafif gülümseyerek ama sesine bu durumdan olan mutsuzluğunu yansıtarak cevap verdi.
"Geralt ve Misselina'nın da dediği gibi bizler tanınmayanız. Yani ne meleğiz ne de şeytan. Eğer insanların dünyasından buraya gelme şerefine nail olmuşsan malesef ki durum bir süre böyle oluyor. Mimi ise gördüğün gibi bir iblis. Babası şeytanın sağ kollarından." Mimi, Andy'nin bu son cümlesine karşı memnuniyetsizce gözlerini devirdi. Babasıyla arası pek iyi değildi ve onun dillendirilmesini pek sevmiyordu.
Mimi daha fazla yerde kalmayarak kendini gökyüzüne attı ve kanatlarını çırptı. Aynısını şimdi aşağıda duran Wisteria'dan bekliyordu. Wisteria gerçekten ürkuyordu ama tam korkmak da denemezdi buna. İçini uçmak için büyük bir heyecan dalgası da kaplamıştı. Aklına gelen bir düşünce onu daha da cesaretlendirdi : Eğer bu bir rüyaysa zaten ölemezdi. Bu gerçekse de zaten çoktan ölmüştü. Tekrar ölecek hâli yoktu ya...
Bu düşünceler eşliğinde Wisteria da kendini gökyüzüne attı ve kanatlarını çırpmak için havada çabaladı. İlk başta havada kendi kendine debelenen biri olarak gözükse de başarmıştı. Yavaş da olsa uçabiliyordu. Gerçekten uçabiliyordu...
Selammm ! Yeni bir hikaye ile sizlerleyim. İlk başta şunu söyleyeyim hikayenin kurgusunu bir mobil oyun olan "Romantizm kulübü"içindeki "Göklerin Sırrı"ndan esinlendim fakat ben kendi istediğim şekilde olayları kurgulayacağım. Beğeneceğinizi umut ediyor ve hepinize iyi okumalar diliyorummm.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Göklerin Sırrı
FantasyÖlümden sonra ne mi oluyor ? Eğer seçilmiş birkaç kişiden biriyseniz ve ölümün soğukluğu ile tanışmışsanız Melekler ve Şeytanlar okuluna hoş geldiniz. İnsanların iradeleri onların elinde. Ya iyilik yoluna baş koyup bir melek olacaksınız ya da kötülü...