Medya: ☁ (bu arada oyun sarıo şskflaldş)
Emre
Elinde sarı postitle sıramın yanında duruyordu.
-
"Kimsin sen?" Sorumun ardından bir adım attım ona doğru. Kim olduğunu elbette biliyordum, sadece ondan da duymak istiyordum. "Sarı postitli kız mısın, yoksa yandaşı mı?"
Konuşmadı. Bir ara nefes aldı ama aniden kesti. Bu da konuşmamak için zorlandığının göstergesiydi. Konuşmak istiyor ama konuşamıyordu. Eğer konuşmayı seviyorsa onu biraz zorlayabilidim, çünkü zorlarsam kendini tutamaz ve konuşurdu.
Mantığıma maşAllah.
"Cevap vermeyecek misin? Yoksa ben mi gelip bakayım kim olduğuna?"
İki elini kaldırıp işaret parmaklarını çarpı şeklinde birleştirdi. Hayır, mı demekti?
"Gelme, mi demek istiyorsun?" Bu defa kafasını aşağı yukarı salladı. Olmuyordu böyle ama, konuşmalıydı. Bizim sesli iletişime geçmemiz gerekiyordu, el kol hareketleriyle değil.
"Peki yanına geliyorum ve kim olduğuna bakıyorum. Sorun yok değil mi? Ben göremiyorum da. Ama senin için bir daha bakayım." Biraz bekledim. "Baktım, yokmuş. O yüzden yanına geliyorum."
Şu an fazla saçmalıyordum.
Kafamı olumsuzca sallayıp bacaklarımı hareket ettirdim. Biraz sonra yanındaydım. Hareket edemedi, tabir-i caizse kaskatı kesilmişti. Öylece hiçbir şey yapmadan duruyordu.
Yüzünü görmemiştim çünkü önünde değil, arkasındaydım. "Sen mi bana dönersin yoksa ben mi önüne geçeyim?"
Kafasını aşağıya doğru eğdi. Biraz yere bakınıp oturur pozisyonda çömeldi ve sonra tekrar kalktı ayağa. Elinde kalem tutuyordu, şansın böylesi...
Yan dönerek sıraya doğru eğildi. Saçları yüzünden aşağı dökülüyordu ve göremiyordum, şansın böylesi...
Kurşun kalem ucunun tahta sıraya vuruş sesleri kesildi ve elindeki postiti yazdığı yazının yanına yapıştırdı. Benim gözlerim onun sırtı ve sıra arasında gidip gelirken bir ipucu kaydetmenin sevincindeydim.
İpucu 1: Kafası, göğsüme denk geliyordu, Türkiye'nin ortalama kadın boyundaydı.
Sonra hiç beklemediğim bir şey oldu. Koşar adımlarla sınıfın arkasından dolaşıp açık kapıdan çıktı. Bense hiçbir şey yapmamıştım ve hala yapmıyordum. Kaskatı kesilme sırası bendeydi.
Ben mal mıydım? Önümdeki kızı kaçırmıştım lan. Hint dizileri gibi yavaş çekim moduna girersem olacağı buydu.
Peki söyler misin, Emre; neden beklemediğin bir şey bu? Kızın oturup seninle çay içmesini beklemiyordun herhalde?
Aldığım nefesi koyverdim dışarıya. Elimi çeneme yaslayıp -yoksa çenemi mi elime yasladım?- kafamı çevirdim. Aklıma yazdığı yazı gelince sırama oturdum. O sırada hizmetli abl girdi sınıfa.
"Okul bitmedi mi, ne diye hala buradasın?"
Hey Allah'ım ya, abla beş dakika sonra gelsen olmuyor mu?
"Bitti de sınıfta ufak bir işim var, halledeyim hemen gideceğim."
Ağzındaki sakızı cak cak çiğnerken "Hızlı ol," dedi.
Ağzımın içinde teşekür edip yazıyı okumaya başladım.
"-Dünya fani, ölüm ani, sen anan yani. Ben isteyene kadar beni göremezsin falan filan. Hadi öptüm, görüşürüz. Anon kaçar."
ŞİMDİ OKUDUĞUN
NOT: SENİ SEVİYORUM
Teen Fiction|ithaf: Emre Murat Uzunboy| "Bakın," dedim bir kez daha. "Eğer bu sizin başınızın altından çıkıyorsa ve söylemiyorsanız duygularımla oynamış olursunuz, bilin." •• -Boşuna bu notları sizin gruptakilere yaftalama. Emin ol, onların kalbi seni görünce...