Çiçikov, daha önce de gördüğümüz gibi senlibenli konuşuyordu çiftlik sahibi hanımla. Elindeki çay fincanına biraz meyveli votka ekledi, sonra şöyle konuşmaya başladı:
— Güzel bir köyünüz var be anacığım. Kaç can yaşar burada?
— Doğrusu babacığım, seksenden az değil. Ne var ki zaman kötü. Örneğin geçen yıl öyle kötü bir yıldı ki... Tanrı bir daha öyle yıl göstermesin!
— Ama köylüleriniz gayet irikıyım, kulübeleri de sağlam, bakımlı. Lütfen soyadınızı söyler misiniz anacığım. Dalgınlık. Gece geldim ya, sormayı unuttum.
— Koroboçka. Onuncu dereceden sekretarşa.[4]
— Onur duydum efendim. Ya adınız ve baba adınız?
— Nastasya Petrovna.
— Nastasya Petrovna? Güzel ad. Öz teyzemin, yani annemin kız kardeşinin adı da Nastasya Petrovna.
— Sizin adınız ne? Herhalde tahsildarsınız?
Çiçikov gülümsedi.
— Yok be anacığım. Tahsildar falan değilim. Kendi işceğizlerimiz için geziyoruz biz.
— Anladım, tüccarsınız. Yazık, balım vardı, geçenlerde gelen bir tüccara verdim. Hem de öyle ucuza verdim ki. Ah, be babacığım, bileydim sana satardım balımı!
— Bal almam ben.
— Ne alırsın peki? Kenevir? Ama elimde çok az var. Yarım pud[5] ya gelir ya gelmez.
— Yok be anacığım, başka şeyler topluyorum ben... Söyler misiniz, köylülerinizden ölen var mı?
Yaşlı kadın göğüs geçirdi:
— Ah, ah!.. Tam on sekiz kaybım var. Üstelik hepsi çok iyiydi, çalışkandı... Daha sonra elbet doğumlar oldu, ama şimdilik hepsi çoluk çocuk. Geçenlerde tahsildar geldi, can vergisi diye tutturdu. Can ölüp gitmiş, senden canlıymış gibi vergisini isterler. Geçen hafta demircim yandı, öyle sanatkâr bir adamdı ki, "demir benim emrimde" derdi.
— Köyde yangın mı çıktı anacığım?
— Tanrı korusun! Yangın elbet çok daha büyük bir felaket, ama benim demirci kendisi yandı babacığım. İçinden yandı. Çok içmişti, mavi bir alev çıktı ağzından, sonra yandı, kömür gibi kapkara oldu. Ah, ne sanatkâr demirciydi! Şimdi at nallayacak adam olmadığı için arabama bile binemiyorum.
— Tanrı onun yazısını da öyle yazmış be anacığım, –dedi Çiçikov, göğüs geçirip.– Tanrının bilgeliği üzerine kimse bir şeycik söyleyemez... E, onları bana veriyor musunuz, Nastasya Petrovna?
— Kimleri babacığım?
— Şu... şeyleri canım... hepsini... ölenleri.
— Nasıl yani? Nasıl vereyim?
— Basbayağı... İsterseniz satın... Parayla alayım onları sizden.
— İyi ama nasıl? Doğrusu hiç anlayamıyorum. Yani mezarlarından mı çıkaracaksın onları?
Kadının bir şey anlamadığını gören Çiçikov ona işi biraz daha açması gerektiğini düşündü. Hiç fazla uzatmadan, alışverişin kâğıt üzerinde olacağını, ölü canların da yaşıyor gösterileceğini söyledi.
Yaşlı kadın gözlerini belerterek:
— Ne yapacaksın onları? –dedi.
— Orası benim bileceğim iş.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Ölü Canlar
General FictionNikolay Vasilyeviç Gogol (1809-1852): Ukrayna'da, orta halli toprak sahibi bir ailede dünyaya geldi. Çocukluğunu etkileyen köy yaşamı ve Kazak gelenekleri eserlerine yansıdı, Ukrayna halk kültürünün ögeleriyle işlenmiş öyküler yazdı. Mizah anlayışı...