"Bu kamp nereden çıktı anlamıyorum ki..." dedi Sinan homurdanarak. Arzu elinden tutmuş sevinçle otobüsü bekliyordu. Ben de Burak'ın omzuna kolumu atmış sıcaktan beynimi hissetmeyerek kısık gözlerle etrafı izliyordum.
"Aşkım çok eğlenceli olacak." dedi Arzu heycanla, Sinan gözlerini devirdi.
"Eminim, eminim." dediğinde göz göze geldik. Bana göz kırpınca baygın bakışlarımla ona baktım.
"Sinan ölüyorum..." dedim biraz daha Burak'ın omzuna asılarak. Sinan kaşlarını çattı.
"Boş konuşma Karan." dedi, ölüm kelimesini ağzıma almamı bile istemiyordu.
Otobüs sonunda geldiğinde herkes heycanla otobüse bindi, ama tabi ki biz en sona bindik. Yerimiz belliydi zaten. Sinan o kadar istemiyordu ki, sanki ona pembe bir kıyafet giydirip meydanda dolaştırmışız gibi davranıyordu.
Sinan Arzu'yu arkadaşının yanına zorla gönderdi ve ben, Burak, Onur, Refik beraber arka koltukta oturuyorken beni kolumdan çekip onun bir önünde ki ikili koltuğa oturttu. Beni cam tarafına aldı. Elimi tutup avuç içimi öptü. Elim halen avucunun içindeyken elini dizinin kenarjna indirdi.
Otobüs hareket ederken başımı cama yasladım ama o kafamı alıp omzuna koydu. Elimi arada kaldırıp öpüyordu ve geri bırakıyordu.
Sıcaktan uyuyamazken, bir de otobüstekilerin saçma kahkaha ve sohbetleri yüzünden başım da ağrıyacak seviyeye gelmişti. En sonunda otobüs durunca kafamı kaldırdım. Sinan bana bakıp yanağımdan öptü.
"Geldik galiba..." dedi yumuşakça.
Kafamı salladım ve beraber otobüsten indik. Öğleden sonra olmuştu ve hava o kadar sıcak değildi artık. Beşimizin de eşyalarını bir sırt çantasında toplamıştık, taş kağıt makas yapıp Burak kaybedince ona taşıtmıştık.
Kamp yerine yürüyüp sonunda güzel bir otak bulmuştuk. Müdür izci kıyafetini giyip heycanla ortalıkta bağırarak bir şeyler anlatıyordu.
"Bir gece kalacağız zaten, diğer gün akşama doğru da toparlanacağız. Herkes çadırlarını kursun." dedi el hareketlerini abartıyla yaparken.
"Benim çadır çoktan kuruldu." dedi Burak, mini etek giyinmiş Melis'e bakarken. Hepimiz ona sırıtarak baktık. Çadırları kurarken tabi ki bizimkiler üçlü, biz de Sinanla ikimiz kalacaktık. Ama Arzu bunu bilmiyordu.
"Aşkım beraber kalıyoruz değil mi?" diye sordu heycanla. Sinan sanki çok ayıp bir şey söylemiş gibi baktı suratına, yapmacık bir şekilde.
"Evlenmeden olmaz Arzu." dediğinde gülmemek için dudaklarımı dişledim. Çadırı kurmuştuk bile, hazır olanlardandı. Arzu'nun kaşları çatıldı.
"Sinan sen ciddi misin?" dedi çocuksu bir sinirle.
"Evet." dedi sırıtıp kızın saçlarını karıştırarak.
Arzu arkadaşlarının yanına giderken, havanın biraz da olsa kararmıştı. Sinan yanıma gelip boynuma bir öpücük kondurdu.
Bir büyük ateş yakılıp, etrafında yemek yendi. Müdür oldukça keyifliydi ama bizim için aynı şey söylenmezdi. Daha sonra herkesi serbest bıraktı ve ormana gitmemiz için bizi uyardı. Sanki biz de tarzanlık yapıp ormana gidecektik.
"Ormanda biraz yürüyelim mi?" diye sordu Burak, gözlerimi devirdim. Ama herkes bu fikri beğenip ayağa kalktığında ormanın arkasına doğru ilerlemeye başlamıştık.
"Oğlum şimdi bir şey falan çıkar önümüze." dedim hepsinin arkasından yürürken. Sinan bir sigara yakmıştı. Hepsi dönüp birden bana bakınca adımlarımı durdurdum.
"Tırstın mı lan?" dediğinde alayla güldüm.
"Ne tırsması lan, sadece boş boşuna aksiyon. Yorgunuz zaten." dediğimde hepsi bana inanmayarak baktı.
Sinan sigarasını diğer eline alıp, elimden tutup parmaklarınızı birbirine kenetledi. Sigarasından bir duman daha alırken gözleri kısılmıştı.
"Lan haydi yürüyün." dedi halen ilerlemeyen salaklara. Onlar gülüp sanki çok önemli bir iş yaparmış gibi yürürken, Sinan kenetlenmiş ellerimizi kaldırıp elime bir öpücük kondurdu.
Boş ve kamptan uzakta olan bir köşe bulup yere oturduk. Elimi bırakmıştı şimdi, yanımızda getirdiğimiz biraları açıp sessiz bir şekilde huzurla biraları yudumladık.
----
Kamp alanına geri döndüğümüzde, herkesin uyumuş olduğunu gördük. Artık ne kadar orada durduysak. Bizimkilere iyi geceler dileyip çadırdan içeri girdim, Sinan da bir sigara daha yakmıştı. Ben pikeye sarılmıştım şimdiden, çünkü ayaz vuruyordu. Sinan sigarasını bitirip çadırdan içeri girdi.
Benim pikemin içine girip bir bacağını üstüme attı. Boynuma dil darbeleri atarken, diğer yandan da elini yanağıma koydu.
"Uykun var mı?" diye sordu boğuklaşan sesi ile.
"Çok az." dedim ona doğru dönüp. Gözlerinin derin derin baktığını gördüm. Birkaç saniye durdu.
"Oğlum ölürüm lan sana." gözlerimin içine derince bakarak fısıldadı. Gözlerinin içine baktım bende.
"Şu gözlere bak..." dedi dişlerini sıkıp, "Bakma öyle canını yediğim, kurban olurum o gözlere ben." dedi.
Uzanıp yanağımdan, boynumdan öptü. Daha sonra bana sıkıca sarıldı.