Sabah kalktığımda başım o kadar ağrıyordu ki bugün hiç dışarı çıkmamıştım. Ecevit arasa da ona çıkamayacağımı söyleyip kapattım. Hem de bugün mahalleden arkadaşımız Ferhat askere gidecekti, mahallede onun için toplanacaktık.
Sevdiğim arkadaşlarımdan biri olduğu için uzun zaman sonra mahalle ortamına katılacaktım. Uzun bir süre sonra da Sinan'ı görmüş olacaktım. Kesinlikle bulunurdu bu olayda çünkü en sevdiği arkadaşlarından, kardeş yerine koyduklarından biriydi.
Sabahtan beri uyuyordum ve iki tane ağrı kesici içmiştim. Başımın ağrısı yeni yeni girerken, hava çökmek üzereydi. Bir duş alıp altıma bir kot pantolon, üstüme de beyaz tişört geçirdim. Salona çıktım.
"Anne ben mahalleye iniyorum, Ferhar askere gidiyor onu uğurlayacağız." diye seslendim.
"Tamam kuzum benim." dedi, sesinden mutlu olduğu belli oluyordu. Bugün tüm gün evdeydim ve şimdi de evin önünde duracaktım bu yüzden rahatlamıştı.
Çıkmadan önce aynaya baktım. Gözümün altı morarmıştı ve yüzüm solgun görünüyordu. Umursamadan kapıyı açıp çıktım. Mahallenin biraz altında, kahvehane kısmında olacaktı kutlama. O sokağa yaklaşınca müzik sesi kulağıma geliyordu.
Mahallenin gençleri toplanmıştı ve ortada bir kocaman Türk bayrakla araba duruyordu. Gençler kendini kaybetmiş gibi oynuyordu. Bizim tayfa da oradaydı ve Burak'da o gençlerin içindeydi. Öyle güzel figürler yapıyordu ki gülmeden edemedim. En sonunda bakkal Rıfat amca Burak'ın kafasına bir yirmi lira yapıştırdı. Ellerimi cebime koyup kenardan izlemeye başladım. Yanlarına gitmeye cesaretim yoktu.
Apartmandan Ferhat omzunda Türk bayrağı ile çıktı. Uzun süredir kesmediği sakallarını kesmişti ve şimdi tam bir Mehmetçik gibi duruyordu. Arkasından da Sinan elleri cebinde çıktı. Gözlerim ona değince kalbimin hızlı atmasını ve gözlerimin dolmasını engelleyememiştim. Ferhat çıkınca herkes ıslık çaldı, ikisi de gülüyordu.
Burak oynaya oynaya gidip Ferhat'ı oynayanların arasına çekti. Ferhat'da Sinan gibi mahallenin abilerindendi. Ağır bir yapısı vardı ama kollarını açıp oynamaya başladı. Sinan elleri kotunun cebinde sırıtarak onları izlerken, Burak yine bir gerdan kırıp Sinan'a doğru ilerledi. Sanırım onu çağırıyordu. Ferhat'da uzaktan eliyle gel gibisinden çağırınca Sinan ellerini cebinden çıkarıp ortaya doğru ilerledi. Erkeksi bir şekilde ortaya girip Ferhat ile karşı karşıya oynarken ıslıklar yükseldi.
"VAY VAY VAY VAAAYY!" diye bağırıyordu Burak, Sinan'a doğru dönüp oynarken. Millet bizimkileri gülerek izliyordu. Sinan oldukça karizmatik bir şekilde oynuyordu ve mahallede ağır bir kişiliği olduğu için oynaması tüm mahallece izlenilmeye layıktı.
"ALLAH ALLAAH" dedi bu seferde yerinde tam tur dönerken. Sinan gülümserken oynamaya devam ediyordu. Onları gülümseyerek izledim. Sanırım özlemiştim.
Oynamalar bitince sıra vedalaşma faslındaydı, mahalledekilerle sadece. Çünkü gençler otogara kadar konvoy yaparlardı muhtemelen. Ferhat amcaların ellerini öperken, Remziye teyze onu izliyordu ve ağlıyordu sürekli. Ferhat ağlayan nişanlısı Yaren'in yanına gidip alnına bir öpücük kondurdu ve sıkıca sarıldı. Boyu ondan küçük olan kız boynuna sarılıp ağladı. Sinan bizim çocuklarla bir şey konuşurken bende Ferhat'a doğru ilerledim. Sinan'ın gözü gözüme deyince bir an adımlarım durdu. Uzun süre sonra göz göze gelmiştik. Yeşil gözleri bir süre gözlerimde gezindi.
"Bir yarim olsun isterdim gözleri yeşil..."
Birden çalan şarkı ile gözlerimizi birbirinden ayıramadık. Yaren'in gözleri yeşil olduğu için bu şarkıyı açmışlardı. Ferhat açan kişiye sahte bir kızgınlıkla elini kolunu oynatırken ben gözlerimi Sinan'dan alamıyordum. Çok özlemiştim.
"Onu çok sevmek isterdim, delice sevmek."
Halen gözlerini çekmemişti, ifadesiz bir şekilde yüzüme bakıyordu. Birini hayatından çıkardığında o kişiyi artık ne duyar ne de görürdü. Bana da bunu yapmıştı ama şimdi bana bakıyordu.
"Ben sevmek, sevmek isterdim. Nerden bilirdim sevenler ağlarmış."
Gidip, askere sarıldım. Bana sıkıca sarıldı. Sinan halen bana bakıyordu.
"Kendine çok iyi bak kardeşim." diye fısıldadım Sinan'a bakarken. Ferhat daha da sıkı sarıldı.
"Sende kardeşim." dedi ve birkaç saniye daha sarılıp ayrıldık. Yüzüme gülümseyerek bakıyordu, dolan gözlerimle bende ona gülümsedim. Gözlerimin dolduğunu görünce kafamdan çekip yeniden sarıldı. Daha sonra, sırtımı patpatlayıp çekildi.
"Bir yarim oldu sonunda gözleri yeşil."
Yeşil gözlere bir kez daha baktım ve ardından arkamı döndüm ve yürümeye başladım. Çünkü orda dursaydım muhtemelen ağlayacaktım.
Sokaktan hızlıca çıkıp gözlerimde ki yaşı sildim. Elimin titrediğini yeni hissediyordum. Hızlıca eve gittim ve odama kapandım.
---
Odanın içinde volta atarken saçlarımı çekiştiriyordum. Ellerim titriyordu, sigarayı bıraktığım zamanlarda ki gibi sürekli ve sürekli o haplardan istiyordum. Bağımlı değildim, ama istiyordum işte. Sadece biraz kafamı dağıtmak istiyordum. Dayanamayacağımı anladığımda telefonumu çıkardım ve Ecevit'i aradım. İkinci çalışta açtı.
"Alo..." dedi neşeli bir sesle.
"Ecevit nerdesin?" dedim hızlıca. Bir hışırtı geldi.
"İşim vardı birilerine bebeklerden götürdüm."
"Bana da getirsene bir tane, ya da sen neredeysen ben geleyim." dedim hızlı hızlı. Ellerimle saçımı çekiştiriyordum.
"Veririm vermesine de, para vermen lazım. Uzun zamandır beleşten içiyorsun." dedi alaylı bir ses tonuyla.
"Ne kadar?"
"350 TL" dediğinde ağzım açık bir şekilde kalmıştım.
"Oğlum ben nasıl bulayım o parayı şuan." dedim şok içinde.
"Kardeşim valla bilemiyorum, ama sana indirim yaptım bir de. Değerimi bil." dediğinde sinirle kaşlarımı çattım.
"Borç versen olmaz mı, bulunca hemen ödeyeyim?"
"Olmaz, patron hemen parayı istiyor." dediğinde telefonu yüzüne kapattım ve telefonumu yatağa fırlattım sinirle. Delirecek gibi hissediyordum. Pencereye gidip açtım. Kendimi ikna etmeye çalışıyordum. Ben bağımlı değildim, durabilirdim.
Hızla bir sigara çıkardım cebimden ve yaktım. Dumanı içime çekerken içimde ki titremeyi almasını umdum ama olmadı. Dişlerimi sıkarak dumanı burun deliklerimden dışarı bıraktım.
Sigarayı duvarda söndürüp dışarı fırlattım. Onu almak zorundaydım, odanın kapısını açıp çıktım ve annemin odasına ilerledim. Annemin zulası vardı. Dolabı açıp küçük bez parçasını açtım. Önümde bir sürü kağıt para duruyordu. İhtiyacım olanı alıp geri kapatıp yerine koydum.
"Özür dilerim..." diye fısıldadım. Odama girip telefonumu aldım. Ecevit'e mesaj atarak yerini öğrendim ve evden çıktım.
Onun yanına giderken bir sigara daha yaktım. Küçük mekandaydı bugün, mahalleye daha yakındı. Adımlarımı hızlandırdım.
Mekanı görünce hızla içeri girdim. Ecevit bir grupla eğlenerek bir şeyler konuşuyordu.
"Ecevit!" diye seslenince gülümserken bana döndü ve diğerlerine kafa sallayıp bana doğru yaklaştı. Tilki, sinsi bir şekilde gülüyordu.
"Para getirdin değil mi?" dediğinde cebimden parayı çıkarıp ona uzattım. Parayı alıp saydı ve sırıtarak cebine koydu. Cebinde ki tozu çıkarıp bana tuttu, ben tam alacakken yukarı kaldırdı. Dişlerimi sıkarak yüzüne baktım.
"Tamam tamam kızma küçük ceylan." dediğinde tozu bana uzattı. Küçük masaların olduğu yere ilerledim, o da peşimde geliyordu.
Masaya oturup tozu döktüm ve yanda ki bir kart ile düzelttim. Ardından eğilip burnumun bir deliğini elimin kenarı ile kapatıp diğeri ile nefesimi çektim. Burnum acırken burnumu çektim ve gözlerimi kapattım.