Okuldan sonra eve geldiğimde, deli gibi dolanıyordum evde, sigara krizine girmiş gibiydim. Ecevit parasız asla vermeyeceğini belirttiğinde onu bırakıp eve varmıştım. Annem geçen gün aldığım parayı fark etmemişti ama o parayı nasıl yerine koyacağımı bilmiyordum. Bir de üstüne şimdi para alırsam daha da kötü olacaktı.
Dayanamayıp gittim ve yeniden annemin zulasını açtım. Ellerim titriyordu ve düştüğüm duruma ağlayacak gibiydim. Annemin paralarından bana yetecek olanı alıp kapattım.
Evden bir hışım çıkarak Ecevit'in olduğu mekana doğru koşar adım yürümeye başladım. İstiyordum ama bu istek beni çaresiz bırakıyordu. Bağımlı mıydım bilmiyorum ama ne zaman kötü hissetsem onlardan istiyordum.
Mekana vardığımda Ecevit bir koltukta oturmuştu. Hızlı adımlarla yanına gidip oturdum.
"Hadi, ver şimdi." dedim mesafeli bir tonda, elimde ki paraları ona uzatırken. Gülümseyip cebine elini soktu.
"Baya sevdin bu bebekleri sen."
Tozu bana verdiğinde parayı masanın üzerine fırlattım ve tozu döktüm. Bir kart yardımıyla tozu ikiye ayırdım ve düz bir çizgi gibi ayarladım. Kartı elimden bırakıp burmumu tuttum ve o diz çizgi üzerinde hızla nefes aldım kafamı aşağıdan yukarı götürerek.
Sonunda rahatlamış bir şekilde arkama yaslanırken, Ecevit gülüyordu ama bir anda gülümsemesi soldu ve kapıya doğru baktı. Burnumu çekerken bende kapıya dönüp baktım. Üzerimize heybetli bir şekilde gelen öfkeli Sinan'ı beklemiyordum. Şok içinde yüzüne bakarken yanımıza geldi.
Elini kaldırdığında bana vuracağını düşündüm ve elimi başıma siper ettim. Bileğimi hızlı bir şekilde yakaladı. Gözleri alev ediyordu. Beni oturduğum yerden gücünü kullanıp kaldırdı.
"Seninle sonra görüşeceğiz." dedi Ecevit'e bakıp biraz alev saçan gözleri onun üzerinde oyalandığında ben korkuyla ona bakıyordum. Mekanda ki insanlar bize dönmüştü. Ardından kafasını bana çevirdi.
"Yürü." dedi dişlerinin arasından ve sinirli bir şekilde beni çekiştirmeye başladı. Bileğimi öyle sıkıyordu ki eminim kendisi de farkında değildi. Nefesim hızlanmıştı. Mekandan çıkıp onunla beraber adım atmaya çalıştım.
"Sinan..." dedim çaresiz bir şekilde. Cevap vermedi. Transa girmiş gibiydi.
Mahalleye gelene kadar sadece beni bileğimden tutup sürükledi. Bizim tayfa köşe başında oturuyorken bizi görünce şok ile ayağa kalktılar. Ama Sinan onlara bakmadan bizim eve doğru ilerledi. Kapının önüne gelip apartmandan içeri girerken bile bırakmamıştı bileğimi.
Kapımızın önünde durup zili çaldığında annem birkaç saniye sonra yaşlı gözlerle kapıyı açtı, beni görünce daha çok ağlamaya başladı. Sinan anneme birkaç saniye baksa da ayakkabılarını çıkardı, bende afallamış bir şekilde zorla ayakkabımı çıkarmıştım. Kafam yerinde değildi şuan.
"Ah Karan'ım ne yaptın oğlum sen..." diyordu annem. Sinan beni odama doğru sürükledi. Hava kararmak üzereydi. Beni odama fırlattı.
"Çıkmayacaksın odadan." dedi ve gözlerimin içine bakmadan geri çıkacakken hızla ona yaklaşıp kolundan tuttum.
"Nolur gitme..." diye yalvardım. Arkası dönükken durmuştu. Şimdi ağlıyordum.
"Bırakma beni..." diye acı dolu sesimle fısıldadım. İçim acıyordu. Boğazım düğümlenmişti.
Birkaç saniye durup ardından kolunu çekip odadan çıktı. Gözlerimden yaşlar akmaya başlarken bir hıçkırık kaçtı dudaklarımdan. Başım dönüyordu ve yer ayağımın altından kayıyordu.
Kendimi yatağa attım, salondan sesler geliyordu. Neler olacağını bilmiyordum, annemin haberi vardı. Gözlerim yavaş yavaş uykuya teslim olurken, halen ağlıyordum.
---
Boğazımın sıcaktan kurulduğunu hissediyordum ve terlediğimi. Kafamı yatağın soğuk tarafına attım ama beni saran kolları fark etmem birkaç saniyeyi almıştı. Gözlerim hızla açılırken, etrafa baktım. Odamdaydım. Yanıma döndüğümde bana bakan Sinan'ı görmeyi beklemiyordum.
"Sinan..." dedim uykulu sesimle. Gözlerini kırpmadan bana bakıyordu. Onu görünce burnumun direği sızladı ve ağlamaya başladım.
"Gitmemişsin..." dedim bir yandan sevinçli bir şekilde. Uzanıp ona sarıldım, ne kadar süre olmuştu bu güven verici kollara sarılmayalı, ne kadar süredir hissetmiyordum aşina olduğum sıcak nefesi?
Kıpırdamıyordu ama ben içimde özlem ve heyecanla dolu kıpırtılarımla boynundan öpüp geri çekildim. İstifini bozmadan karanlıkta bana bakıyordu. Uzanıp dudaklarını öptüm ve derin bir nefes çektim.
Deli gibi öpüyordum dudaklarını, sırtına tutunmuştum. Sesini çıkarmıyordu. Yumuşak dudaklarını odayı dolduracak olan seslerle birlikte öpüyordum.
"Çok özledim..." diye fısıldadım acı çeken bir tonda. Dudağına burnumu yaklaştırıp derin bir nefes çektim ve yeniden öptüm. Diğer yandan da ağlıyordum.
"Özür dilerim." diye fısıldıyordum dudağını istila ederken. O kıpırdamadan duruyordu. Biraz sonra anlamıştım ağladığını, dudaklarımı çekip erkeksi yüzüne baktım. Gözlerinden yaşlar süzülüyordu.
"Neden kendine zarar verdin?" dedi çatallaşmış bir ses tonuyla. Yüzüm buruştu ve daha fazla ağladım. Ona sarıldım.
"Affet beni, ne olur affet." dedim hıçkırarak. Bir daha onun yüzünü bu kadar yakından göremeyeceğimi düşünüyordum. Çünkü Sinan birinden vazgeçerse onun geri dönüşü olmazdı. Ama şuan yanımdaydı. Bir şeyler için çabalamam gerekiyordu, beni bırakmasını istemiyordum.
"Bırakma beni nolur..." dedim yeniden bir kez hıçkırıp. Ardından aklıma gelen şey ile kollarından hızla ayrıldım. Komidinin çekmecesine koştum ve bana verdiği çakıyı elime aldım. Yatağa geçip uzanan ve bana bakan yeşil gözlerine baktım.
"Al bu çakı, istemiyorum.." dedim çocuk gibi çıkan sesimle. Çakı öbür köşesine koydum. Yeniden yeşil gözlerle buluşmuştu gözlerim. Yeniden uzandım güvenli kollara. Gitmesin diye sıkı sıkı sarılmıştım.
"Nolur bırakma..."