Dün gece Ecevit ile ne kadar oturduk bilmiyordum, ama eve gittiğimde annemler uyumuştu. Gece uzunca bir süre Sinan aradı ama mesaj atarak uyuyacağımı belirttim. Ecevit ile vakit geçirmek güzel hissettirmişti.
Verdiği hap beni sabaha kadar uyutmamıştı ve gerçekten sarhoş gibi hissettirmişti. Bir sigara içmeme bile kızan Sinan bunu duysa ne yapardı bilmiyordum. O an umrumda da değildi.
Kapının önüne gidip beni bekleyen tayfaya baktım, bizimkiler dün gece özür mesajları atmıştı. Ve Sinan mesajlardan anlattığı kadarı ile hainin kim olduğunu bulana kadar kimseyi itham etmeyeceğini söylemişti. Adımlarımı yavaş tutarak yanlarına gittim, Sinan beni izliyordu. Yüzüne bakınca ağlama isteğim gelmişti.
"Günaydın..." soğuk bir şekilde konuşunca hepsi kafasını salladı.
"Günaydın." dediler teker teker. Hepimiz birbirimize karşı soğuktuk. Sinan beni çekip dudağımdan öperken ona karşılık verdim, bizimkiler ilerlemeye başlamıştı. Birkaç saniye öpüp ardından geri çekildi. Gözlerimin içine derin derin baktı.
"Gece hiç uyumadın mı? Gözünün altı çökmüş." dediğinde kafamı sallayıp bakışlarımı ondan kaçırdım. Çok derin bakıyordu ve bu kalbimi yakıyordu.
"Uyuyamadım." dedim yürümeye başlarken. O da adımlarını bana göre ayarlamıştı. Okul cebinden ezilmiş bir paketten sigarasını çıkarıp yaktı. Dumanı içine çekerken, gözlerini kısmıştı. Ona baktığımı fark ettiğinde dönüp baktı ve gülümsedi.
"Noldu kurban olduğum?" dedi dumanı dışarı çıkarırken.
"Hiçbir şey..." dedim gülümsemeye çalışırken.
Okulun önüne geldiğimizde hep beraber banka oturduk ama herkes Sinan'dan çekindiği için konuşmuyordu. Sinan ise rahat bir tavırla bankta oturmuş gözleri bir yere dalmışken, sert ama ifadesiz bir şekilde duruyordu.
Arzu önümüzden geçip, bize ultra bakmamaya çalışırken daha çok dikkat çekti. Normalde olsa Sinan'ın kucağına atlaması gerekirdi.
"Arzu neden gelmedi?" diye sordum mini etekli kızı arkadan izlerken.
"Ayrıldık." dediğinde afallamıştım.
"Ne ara?"
"Dün gece." dedi sakin bir ses tonu ile. Muhtemelen benim yüzümden ayrılmışlardı. Sinan'ın çok fazla üzüldüğünü düşünmüyordum.
O sırada Ecevit okuldan içeri girdiğinde, üzerinde yine deri ceketi vardı. Bu sıcakta nasıl giyebiliyordu anlamıyordum. Sinan yanımda rahatsızca kıpırdandı, sinirlendiğini hissedebiliyordum. Ecevit'in gözleri bana kaydı ama birkaç saniye baktıktan sonra geçip gitti.
Zil çalınca biz de ayağa kalktık ve sınıfa doğru ilerledik. Sanki sınıfta bizim aramızda ki gerginliğin farkında gibiydi. Sessizdi sınıf.
Sırama oturduğum da, Sinan yanıma oturup kendini yaydı. Ecevit bana bakarken hafifçe gülümsedi, başımla selam verdim. Sinan önüne bakıyordu. Morali bozuktu, ihanet onun için en kötü şeydi.
Ona bunu yaptığım için her baktığımda kalbim acıyordu, ama bir yanım da yapmak istiyordu. Bazen hasta ruhlu olduğumu hissediyordum.
"Şu hayatta herkese kıyarım, ama senin gözünün bir damla yaşına dünyaları yakarım."
İki yıl önce ettiği sözler aklıma gelince gözlerimi kapattım. Bu kadar sevilmeyi hak etmiyordum. Bana karşı olan zaafını her zaman kullanmıştım. Ama bu olay da ne yapacağımı bilemiyordum.
"Neden dalıp duruyorsun?" dedi yumuşacık sesiyle. Herkese aslan kesilirken bana yavru bir kediydi.
"Bilmiyorum..." dediğimde uzanıp dudağımı öptü. Öpüşmemiz derinleşirken sınıftan birkaç kişinin dönüp baktığını hissetmiştim. Zaten dudaklarımızdan çıkan ses sınıfta yankılanıyor gibiydi. Öyle yavaş ve nazik bir şekilde öpüyordu ki, her hücreme kadar sevildiğimi hissediyordum. Elimi beline koyup ona biraz daha yaklaştım, onun da eli karnıma gelmişti. Öpüşmemiz derinleşirken hoca içeri girince yavaşça geri çekildi, yumuşak dudaklara birkaç saniye bakıp, gülümseyen bakışlarına gülümseyerek cevap verdim. Önüme dönecekken Ecevit'in bize baktığını gördüm. Değişik bir şekilde bakıyordu. Anlamamış gibiydi. Önüme döndüm.
---
Eve geldiğimde kendimi direkt yatağa bıraktım, bugün oldukça yoğun geçmişti. Duygu bakımından, bizimkiler ile ilk defa bu kadar uzaktık. Ve Sinan hariç hepsinin benim ihanet ettiğimi düşündüğünü biliyordum. Çünkü Sinan eğer kalbiyle değil de olaya düşünerek bakarsa o da benim ihanet ettiğimi düşünebilirdi. Telefonum çaldığında sıkıntı ile isimsiz numaraya baktım ve kulağıma götürdüm.
"Karan" Ecevit'in sesini duymamla yattığım yerde doğruldum ve kaşlarımı çattım.
"Numaramı nereden buldun sen?" diye sordum merakla, merhaba bile demeden.
"Bulurum ben..." dediğinde sustum, o devam edecekti. "Bugün dışarı çıkmak ister misin? Seni bekliyorum kapının önünde." dediğinde yeniden kaşlarım çatılmıştı.
"Neden bekliyorsun, hem nereye gideceğiz?"
"Eğer aşağı inersen anlatırım." dediğinde birkaç saniye durup telefonu kapattım.
Dolabı açıp üstüme bir beyaz tişört ve altıma da bir siyah kot giyinip, telefonumu cebime soktum. Kapıdan çıkarken bizimkiler televizyon izliyorlardı.
"Anne ben çıkıyorum." dediğimde alışık oldukları için kafalarını salladılar.
"Tamam annem, geç kalma." dediğinde ayakkabımı giyiyordum bile. Anahtarımı alıp kapıyı açtım ve dışarı çıktım. Apartmanın kapısından çıkınca sokak lambasının yanında bekleyen deri ceketliyi görünce ona doğru ilerledim.
"Hoşgeldin." dedi bana doğru bir adım atarken.
"Nereye gideceğiz?" diye sordum, gülümsedi ve kafasını eğdi.
"Eğer dünkü hap seni iyi ettiyse, biraz daha içelim." dediğinde birkaç saniye durup düşündüm. Ardından kafamı salladım. Elim cebimde, o yanımda yürümeye başlarken sokaklar ıssızdı. Bizimkiler ile karşılaşmamak için ara sokaklardan gidiyordum.
Mahalleden çıkıp bir mekana gittiğimizde, içerisi oldukça loştu. Arkada yabancı bir müzik çalıyordu ve koyu renkte olan lambası içeriyi çok fazla aydınlatmıyordu. Bir kenara geçip oturduğumuzda burada herkesin Ecevit gibi giyindiğini gördüm.
"Hoşgeldin Ecevit..." dedi bizden biraz büyük görünen bir adam. Bakışları birkaç saniye bana döndü, ama ardından tekrar ona baktı.
"Hoşbulduk..." dedi Ecevit samimi bir şekilde gülerken. Ecevit gülmüyordu aslında, yüzünde hep bir şeytani tebessüm vardı.
"Geçen gün sattıklarından, var mı elinde?" diye sordu adam göz kırpıp.
"Haftaya gelecek onlar, ayırayım mı sana?" dedi Ecevit. Olayın ne olduğunu anlamıştım.
"Ayır, ayır çok süperdi o. Benim karı da çok beğendi." dediğinde Ecevit gülerek kafasını eğip kaldırdı.
"Tamamdır." dediğinde adam sırıtarak uzaklaştı. Şimdi bana dönmüştü. Cebinden bir paket sigara çıkardı ve bana doğru uzattı. Birkaç saniye sigaraya baksam da elimi uzatıp bir sigara aldım. Bana uzattığı çakmakla sigaramı yakıp derin bir nefes çektim içime.
"Sigara içtiğini görmemiştim." dedi benim gözlerim kapalıyken.
"Sinan izin vermiyordu." bir alaylı gülme sesi geldiğinde gözlerimi açıp sırıtan Ecevit'e baktım.
"Neden sana bu kadar karışmasına izin veriyorsun?" dediğinde, kaşlarımı hafifçe çattım.
"Çünkü bana sadece zararlı olan şeyleri yapmamı söylüyor, kendim için." dediğimde bir çocuğun laflarına inanmış gibi yaparak kafasını büyük büyük aşağı yukarı sallayıp güldü.
"Değişik biri, sana bakışlarını gördüm." dediğinde sigaradan bir duman daha aldım.
"Ee?"
"Ömrümde böyle bir sevgi görmedim." dedi ciddiyet ile. İfadesiz bir şekilde baktım, biliyordum bunu zaten.
"Ama sen artık sıkıldın, hayatında yenilikler istiyorsun değil mi?" dediğinde yeniden hiçbir şey söylemeden baktım.
"Ben seni o sıkıldığın durumdan kurtaracağım." dedi yeniden hin bir şekilde gülümseyerek. Ardından cebinden yeniden bir hap çıkarıp uzattı. Su olamadan o küçük hapı alıp dilime koydum. Ardından da yuttum. Bana gülümseyerek bakıyordu.
Önüme dönerken, kapının önünde kaskatı olmuş bir şekilde bize bakan bedene kaydı. Vücudumu bir korku dalgası sararken, bir yumru oturmuştu kalbime.