tanıtım

864 57 261
                                    

Genç adam elinde tuttuğu küçük valizin kulpunu avucunda sıka sıka tanıdık sokakları ardında bırakarak adresini ezbere bildiği eve doğru adımlamaya devam etti. İçinde körü körüne tutunan özlem ve heyecan onu rahat bırakmamış, otobüsten iner inmez evine gitmesine engel olmuştu. Hâlâ otobüsün o kasvetli ağır kokusunu üzerinde taşırken onun yanında nefeslenmesi için onu zorlamıştı.

Uzun zaman sonra yüreğine söz geçiremezken attığı adımlar ağır, sarsak ve oldukça tereddütlüydü. Fakat göğsünden dolup taşan özlem o kadar net, o kadar derindi ki geri adım atmasına izin vermiyordu.

Yanına giderken de merak ediyordu. Kendisinden uzakta geçirdiği yıllar küçüğüne cidden iyi gelmiş miydi? Kalbinin hâlâ saf ve temiz kaldığına emindi de, yüzü nasıl olmuştu acaba? Hâlâ yumuşacık yanaklarıyla sevimli bir yüze mi sahipti, yoksa değişmişti de canlar yakan yakışıklı bir delikanlı mı olmuştu? Bunları düşünürken yüzünde beliren küçük bir tebessüme engel olamayan Seokjin işte buna emin olamıyordu.

Sabahın sert ayazı yüzüne ve ellerine bir bıçak gibi batmaya başlayınca gögsünü şişirdikten sonra titrek bir nefes verip sarı laleleri valizini tuttuğu eline verip yüzünü saklamak niyetiyle ceketinin yakalarını havaya kaldırdı. Ardından çiçeklere zarar gelmemesi için tekrar boşta kalan eline geçirdi.

Şöyle plan yapmıştı; küçüğünün evine gidip uzaktan izleyecek ve kendini göstermeden olaysız bir şekilde kendi evine gidecekti.

Planıydı buydu ama, daha otobüsten indiği anda bozmuştu. Kenarda gördüğü oldukça tombul, güler yüzlü yaşlı kadınla göz göze gelince küçük bir demet sarı lale almaktan da geri duramamıştı.

Daha lalelerin parasını öder ödemez pişman olmuştu. Sahibine nasıl verecekti ki? Belki onun mor çiçeklerle süslenmiş kapısına bırakır ve onları öksüz olmaya mahkum ederdi. Belki de hiç vermez, uzaktan da olsa onu görünce kalbinde uyanacağına emin olduğu kırgınlığını bahane eder de geri dönerken laleleri çöpe atardı.

Sarı laleler onlar için eskiden önemliydi. Belki de bu yüzden almak için bu kadar ısrarlı bir istekle dolmuştu. Ama adı üstünde ya, eskiden önemliydi. Belki küçüğü geçmişi çoktan unutmuş ve onu mazinin en derinlerine gömmüştü. Başka bir çiçeğe gözü kaymıştı da, başka çiçeklerin hoş kokularına kanıp onların yabancı ellerine tutunmuştu.

Bunu düşünmek bile kalbinde bencil bir sızı ve dindiremediği bir kıskançlığı var etmişti. Yine de içinde baskınlık gösteren küçüğüne karşı duyduğu merhamet ona insaflı davranması gerektiğini hatırlatıyordu.

Ona, 'Umarım böyle yapmıştır da; bahar gözlerine güzler uğramamış, dudaklarındaki kırmızı goncalar hiçbir zaman solmamıştır' demeye zorluyordu.

Ondan uzakta kaldığı o yıllarda ailesiyle ne zaman telefonda konuşsa kardeşi ondan haber vermek için bir atak yapardı. Bunu çok istese de benliğindeki korkaklığın aksine sert bir şekilde ona müsaade etmemiş ve konuyu değiştirerek bahsini geri tepmişti.

Korkuyordu çünkü, kalbinin bir köşesinde sığıntı bir halde varlığını kabul ettiren kırgınlık ve ondan kat be kat büyük bir özlem vardı ki, küçüğünden tek bir haber alsa kalbine söz geçiremeyip geri dönmek isteyeceğine korkuyordu.

Ne zaman adını duysa veya yalnız başına kaldığı vakit içkiyi fazla kaçırsa mutlaka eline aldığı ona ait gri renkteki küçük fotoğrafa bakardı. Fotoğrafın her karesini öper, hatta alkolün ona verdiği aşırı duygusallıkla gözyaşlarının yanaklarını ıslatmasına da izin verirdi. Beyninin her odacığına yayılan küçüğünün tatlı sesi, kıvrımlarında dönüp dolaşan sevgi dolu anılarla bir olur onu kıskıvrak yakalardı.

Sarı Laleler | TaejinHikayelerin yaşadığı yer. Şimdi keşfedin