Mavi boyası dökülüp altındaki sarı alt boyalar kendini göstermeye başlamış iki-üç katlı evlerin pencerelerinden başlarını uzatan kadınlar, bağırarak birbirlerine laf anlatmaya çalışıyordu. Ortaya çıkan bu ses karmaşasında işi çıkan kadınlar aceleyle tül perdesini kapatıp sohbete veda ediyordu. Bu bir nevi halka açık sohbet grubuydu.
Kimi çocuklar bağırış çağırışlar içinde mahallenin ortasında plastik bir topun peşinden koşturuyor, kimileri de yere tebeşirle çizdiği seksek için sıra bekliyordu. Fakat çoğunluk annelerine yalvararak dondurma almak için birkaç kuruş istiyordu.
A ciğerim, söyle neyleyelim? Sevmeyelim de taşa mı dönelim?
Yakınlardaki bir lisenin çıkış saati gelmesi sebebiyle kalabalık öğrenci grupları evlerinin yolunu tutarken kaldırımda yavaş adımlar atıyorlardı. Bu arkadaş gruplarındaki sevgililer ise kol kola girip sohbet ederek arkadaşlarını takip ediyorlardı.
Bu yüreği kimlere gösterelim?
Kim bilir, kimdir aşk ile yanan.Çiçekçinin köşesine park ettiği arabasının direksiyonunda oturan genç adam yüzüne düşen kahverengi saç tutamlarına dikiz aynasından bakarak şekil verip çizgili tişörtünün yakalarını titizlikle düzeltti. Şarkı başlar başlamaz tam zamanında arabayı çalıştırdı ve dikkatle sürdüğü arabasını çocukların çekilmesi için daha da yavaşlattı.
Çocuklar anlamsız derecede neşeli çığlıklar atarak kenara kaçışırken genç adama yol açıyorlardı. Büyük gözlerini çapkın bir edaya sığdırıp kısan genç adam çiçekçinin önünden geçerken sarışının dikkatini çekebilmek için şarkının nakaratı geldiğinde heyecanla radyonun sesini açtı.
Hareketli melodi arabadan dışarı taşıp diğer insanların da dikkatini çekiyor, onların rahatsız edici bakışlarına maruz kalıyordu. Fakat genç adamın dikkatini çekmek istediği çiçekçideki sarışın adamdan başkası değildi. Diğerleri pek de umurunda değildi. Belki de şuanlık.
Sarışın elinde tuttuğu papatyayı yerine koyduktan sonra tanıdık olayların aksetmesiyle gülümsemesini bastırmaya çalışarak omzu üzerinden gözlerini direksiyondaki gence çevirdi.
Genç adam kolunu arabanın camına yasladı ve flörtöz yüz ifadeleriyle sarışına göz kırptı. Aynı zamanda hafiften de başını sağa sola sallayıp dudaklarını oynata oynata şarkıya eşlik ediyordu.
Sen arada sırada uğra bana,
Hovardayım diye kıyma bana.Genç adamın yaptığı mimiklerin tatlılığına karşı çiçekçi, gencin kalbini eriten baldan tatlı gülüşünü esirgeyemedi. Başını sağa sola sallarken elindeki kırmızı gülleri de yerlerine koydu.
Jungkook böyleydi. Mahalleli onu hovardalığıyla bilirdi. Birine karşı heveslenir, onu çabucak elde eder ve aynı çabuklukla sıkılıp ayrılırdı. Çiçekçi de onun bu hallerini biliyor ve flörtöz hareketlerini ciddiye almıyor, gülüp geçiyordu. Ne zararı vardı ki?
Müşteriye istediği bir kilo elmayı tartan mavi önlüklü manav, ikili arasında gerçekleşen bu klasik olaya gülerek şahit oluyordu. Yanına gelen kıraathanenin çırağının uzattığı çayı alarak çocuğun başını okşadı. Dumanı tüten çaydan bir yudum aldı.
Kıraathanenin küçük çırağı bu sefer çiçekçinin karşısındaki dükkâna yöneldi. Dükkânın önünde küçük taburesine kurulan esmer adam ise her gün istisnasız bunu yapan genci ve sarışın arkadaşını görünce gülümsedi. Yanında beliren çırağı fark edince başını sağa doğru çevirdi ve tepsiden bir bardak çayı alarak teşekkür etti.
ŞİMDİ OKUDUĞUN
Sarı Laleler | Taejin
Fanfiction#90s [Mini Fic] Kader yakalarından tutup onları tekrar bir araya getirdiğinde birinin elinde gururu, diğerinin elinde ise sarı laleler vardı. "Sana sarı laleler aldım, çicek pazarından."